İcadının üzerinden yüz yirmi yılı aşkın bir zaman geçen sinema sanatı, ilk örneğini verdiği belge niteliğindeki filmler de dahil olmak üzere gerçekliğin peşine düşerek, gerçek hayatın bir izdüşümünü oluşturmaya çalışmıştır. Bu süreçte, gerçekliğe yaklaştıkça estetik duruşundan uzaklaştığı yönündeki eleştiri ve teorilere tam bir kontrastlıkla kendisini sürekli yenileyen sinema; ses, renk ve üç boyut gibi sinemayı gerçekliğe yakınlaştıran her tür yeniliğe kapısını aralamış ancak tüm bunlara rağmen estetik duruşundan ödün vermemiştir. Sinema her ne kadar bir tür düş fabrikasına benzetilse de Andre Bazin, Sergei Eisenstein, Dziga Vertov gibi birçok sinemacı ve kuramcı, yaptıkları çalışmalarla sinemanın gerçekliğe yakınlaşmasının bu sanat dalına ayrı bir estetik değer kazandırdığını belirtirler. Diğer birçok sanat dalı gibi sinema da doğaya ve gerçek yaşama öykünür. Sinemanın, gerçeğe yaklaştığı ölçüde izleyiciyi etkilediğini düşünen sinemacı ve kuramcılar, yaptıkları çalışmalarda ve çektikleri filmlerde gerçekliği farklı biçimlerde ve içeriklerde ele almışlardır. Örneğin Bazin, sinemada gerçekliğin alan derinliğiyle sağlanabileceğini düşünürken, Kuleşhov gerçeklik konusunda kurgunun önemini vurgular. Tüm bu farklılıklara rağmen yine de ortak noktaları, sinemanın sadece bir düş fabrikası olmadığı gerçeğidir. Sinemanın gerçeklikle kurduğu ilişkinin boyutları, sinema alanında ortaya çıkan türlere bakıldığında da anlaşılmaktadır. Bu kapsamda “bağımsız sinema, politik sinema, üçüncü sinema” gibi büyük ölçüde gerçekliğe dayalı türler ortaya çıkmıştır. Bu çalışmada ise, sinemanın gerçeklikle kurduğu ilişki, üçüncü sinema kavramı ve Yılmaz Güney’in “Sürü” filmi üzerinden tartışılmaktadır. Çalışmada ele alınan filmin çözümlemesinde göstergebilim ve içerik analizi yöntemi kullanılmaktadır.
Alan : İlahiyat; Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler
Dergi Türü : Ulusal
Benzer Makaleler | Yazar | # |
---|
Makale | Yazar | # |
---|