İnsanların farklılıklarına rağmen bir arada yaşayabilmelerini sağlayan tolerans düşüncesi, kendi içinde paradokslar barındırır. Tolerans kavramı öncelikle benim gibi olmayana karşı nasıl davranmam gerektiği konusunda bir rehberdir. Görülmektedir ki tolerans, insanların farklı olduklarını; ben ve öteki ayrımını bir ön kabul olarak içinde barındırır. Bunun yanı sıra tolerans kavramı, toleranssızlığa karşıt geliştirilmiş bir tavırdır. Tolerans kavramının ortaya çıkışı olumsuzluğun yani toleranssızlığın etkilerinden kurtulmak içindir. Ancak fark edilmektedir ki süreç içinde tolerans, karşıt olduğu toleranssızlık nedeniyle, ortaya çıkarmak istediği olumlu etkileri tam olarak meydana getirememektedir. Paradoksal yapının etkilerini burada görmek mümkündür. Herhangi bir durum ya da konuyla bağlantılı olarak kişi, kendi değerlerinden ya da kabullerinden farklı bir duruma tolerans gösterecektir. Bu durumda kişi kendi için olanı değersiz kılabilecek ya da kendi kabul ettiği yaşam şeklinden uzaklaşabilecektir. Tolerans gösterilen şey sonucunda tolere edilecek bir konu kalmayabilir. Çünkü kendi olmaktan uzaklaşan kişi, grup, toplum oluştuğu durumda, onların tolerans gösterdiği şeyi kendi doğruları olarak kabul etme hali gerçekleşebilir. Bunun yanı sıra, “ tolerans göstereceğim şeylerin bir sınırı var mıdır?” sorusu gündeme gelmektedir. Toleransızlığa tolerans gösterilebilir mi? Bir millete, topluma, topluluğa karşı insanlık suçu işleyen kişilere karşı tolerans göstermeli miyim? Toleransızlığa gösterilen tolerans, toleransın ortadan kalkmasına neden olacaktır. Bu durumda toleransız olanla tolerans gösteren arasında farkı belirleyecek olan şeyin ne olduğu muğlaklaşmaktadır. Toleransız olana aynı şekilde toleransız davranacaksam beni ondan farklı kılan şey ortadan kalkacaktır. Aynı şekilde toleransız olana tolerans gösterirsem benim zararıma ve hatta toleransın aleyhine bir yapı oluşacaktır. Bu durumda benim tolere edeceğim şey hakkında bir sınır getirmem gerekecektir. Tolerans kavramının içerdiği paradoksal yapı yine belirmektedir. Bu sınırı belirlemek mümkün müdür? Ya da sınırını içeriği nasıl belirlenecektir? Sınırın her zaman aynı kalması mümkün müdür? Anlaşılmaktadır ki bu sınırın ne oluğunu belirlemek oldukça güçtür. Öncelikle kabul edilen sınır herkes için geçerli olması durumu oldukça güç olabilecektir. İnsanların ait oldukları kültür, inançları, felsefi görüşleri, içinde bulundukları iktidar ilişkileri sınırın ne olması gerektiği konusunda belirleyici olacaktır. Ayrıca bir sınır kabul edildiğinde ve bu sınır toplumsal değerlere zarar vermeyecek şekilde sıkı olmayınca toplumun niteliklerini belirleyen özelliklerden uzaklaşılacak, toleranssızlık gösterilecek bir husus kalmayacaktır. Tolerans gösterilmesi gereken değerler baskın değerler haline gelecek, bir anlamda toleranssızlık hâkim olacaktır. Bu sınır oldukça sınırlı ve sıkı olursa toleranslı bir davranışta bulunma imkânı oldukça azalacaktır. Bunun yanı sıra tolerans, üstün olma durumunun bir ifadesi midir? Tolerans gösterecek olan kişi, tolerans gösterilene göre daha etkin bir güce sahiptir. Tolerans bu anlamda hâkimiyet/ iktidar ilişkisini belirlemekte bir ilke olup olmadığı ortaya çıkmaktadır. Hâkimiyet/ iktidar ilişkisine göre tolerans belirleniyorsa, toleransın sınırı güçlü olanın çıkarlarıyla bağlantılı olarak belirlenebilir. Bu durumda tolerans başlığı altında, toleranssızlığın meydana gelmesi imkânı doğabilir. Tolerans gösterilenin güçsüz görülmesi, onun eksik, kusurlu ya da hatalı olduğunu da gündeme getirebilir. O zaman tolerans, toleranssızlığın meydana gelmesine neden olabilir. Ernosto Laclau (1935-2014), toleransta karar-verilemezlik olduğunu ifade eder. Tolerans kavramını toleranssızlıkla bağlantılı olarak değerlendiren Laclau, bu kavramın paradoksal yapısına değinmektedir. Bu sunumda, toleransın içerdiği paradoksal durumlar temelinde, Ernosto Laclau’nun, Habermas’ın görüşlerinden hareketle toleransın ne olduğu ve olmadığı üzerine bir sorgulama gerçekleştirilecektir.
Dergi Türü : Uluslararası
Benzer Makaleler | Yazar | # |
---|
Makale | Yazar | # |
---|