Kullanım Kılavuzu
Neden sadece 3 sonuç görüntüleyebiliyorum?
Sadece üye olan kurumların ağından bağlandığınız da tüm sonuçları görüntüleyebilirsiniz. Üye olmayan kurumlar için kurum yetkililerinin başvurması durumunda 1 aylık ücretsiz deneme sürümü açmaktayız.
Benim olmayan çok sonuç geliyor?
Birçok kaynakça da atıflar "Soyad, İ" olarak gösterildiği için özellikle Soyad ve isminin baş harfi aynı olan akademisyenlerin atıfları zaman zaman karışabilmektedir. Bu sorun tüm dünyadaki atıf dizinlerinin sıkça karşılaştığı bir sorundur.
Sadece ilgili makaleme yapılan atıfları nasıl görebilirim?
Makalenizin ismini arattıktan sonra detaylar kısmına bastığınız anda seçtiğiniz makaleye yapılan atıfları görebilirsiniz.
  Atıf Sayısı 3
 Görüntüleme 125
 İndirme 16
Temsilci Düşüncenin Hegemonik Unsurları: Şeyleşme, Sömürgecilik ve Kültürelcilik
2020
Dergi:  
Cumhuriyet İlahiyat Dergisi
Yazar:  
Özet:

Temsil düşüncesinin bir unsuru olarak kültürelcilik meselesini tartışma konusu yapan makale; kavramsallaştırma marifetiyle gerçekliği temsil ettiği iddiasındaki (bir) kavramı, iyi bir çukur kazıcısı edasıyla en başa sararak ya da en dibe inerek eşeleme çabasındadır. Bu kazı faaliyetine en uygun yöntem olarak da Foucault’nun arkeolojisi seçilmiştir. Zira arkeolojik yöntem, hakikat üstünde tarih dışı ve ötesi bir iddia taşımaz, nesnesine yöntemin zorunlu şiddetini dayatmaz, nesnesini kendi tekilliği içerisinde kavrar, en önemlisi de hakikatin bir icattan fazlası olmadığını düşünür ve düşündürür. Kültür kavramı üzerinden yapılan bu arkeolojik inceleme, kavramın bugünkü kullanılan anlamı ile etimolojik kökeni arasındaki farkı ortaya koymaya ve tekilliği içerisinde kavramaya çalışmaktadır. Böylelikle insanın etrafında olmakta olanları anlama faaliyetinde bulunurken icat ettiği ve başvurduğu kavramların şeylerle olan sorunlu ilişkisi ortaya konmuş olacaktır. Kavramsallaştırma, nihayetinde tikeli evrensele tabi kılarken mutlaklık üzerine kurulu, bir icattan fazlası olmayan hakikat düşüncesine içkindir. Makale, doğa-kültür ayrımında olduğu gibi hakikatin temsili çabasının bir ürünü olarak işletilen dikotomik düşünme ediminin farklı olana gösterdiği tahammülsüzlüğü ortaya koyarken sosyal bilim dünyasında yapısöküm olarak bilinen yaklaşıma göre hareket etmektedir. Temsilci bir düşüncede hakikat, aslında temsil edilebilen, kendini gözlemciye bir teşhir nesnesi olarak sunandır. Hakikat anlayışının Platon marifetiyle mutlak, değişmez, sabit, evrensel gibi özcü ilkeler üzerine bina edilmesi beraberinde idealize bir temsili kaçınılmaz kılmaktadır. Esasında kavramsallaştırma, soyutlama ve genelleştirme gibi düşünsel uğraşlar da somut, tekil ve biricik olanın bağlamından koparılarak idealize edilmesi anlamına gelmektedir. Temsil düşüncesi için, hakikatin rasyonel olduğu fikrine bağlı olarak, insan aklının, şeylerin özünü kavrayabilir, dolayısıyla onları düşüncede temsil edebilir olduğuna yönelik inancın yattığı söylenebilir. Bu haliyle, gerçekçiliği elinde tutmaya çalışan, kutsayan, tanrısal mutlaklığını ilan etmek üzere tüm gücüyle çabalayan bir düşüncedir. Nihayetinde temsiliyet mekanizması muhkem olan için işletilirken hâkimiyet kurma amacıyla hareket etmektedir. Temsil eden ile temsil edilen şeklindeki ayrım nihayetinde insan merkezli bir bakış açısının ürünüdür. Bu ayrım sayesinde gözlemci özne dışındaki her şeyin inceleme nesnesi haline gelmesi kaçınılmazdır. Tek ve evrensel olduğuna inanılan bu bakış açısı inceleme nesnesinin sabitlenmesini zorunlu kılar. Günümüzün dil, din, ırk ve cinsiyet gibi farklılığa dayalı dünya gündeminden düşmeyen meselelerin kökeninde mutlak hakikat idealini imlemesiyle temsil düşüncesinin yattığı söylenebilir. Temsilci düşüncenin ürünleri olarak gerek doğa-kültür gibi ayrıma dayalı ikili kategorileştirmeler gerekse de düşünce ile dış dünya arasında doğrudan bir ilişkiyi imleyen kavram realizmi insana dair her ne varsa ona ait olmaktan çıktığı ve ona karşı kullanıldığı bir yabancılaşma durumudur. Temsil eden ile temsil edilen arasına konan mesafeyle mümkün hale gelen şeyleşme, aslında yabancılaşmadan başka bir şey değildir. Platonculuktan bu yana düşün dünyasının ve dünya insanlarının kökleşmiş sorunu için, şeyleşmenin ve metalaştırmanın neredeyse doğal, organik varlıklar ve formlar gibi görünecek kadar evrenselleşmiş hale gelmiş olmasıdır denebilir. Dış gerçekliği kavramsal dünyanın içerisine hapseden temsilci düşüncenin gerçekliğe bir çerçeve dayatma girişimi, gerçeklik ile olan bağı koparmakta, dahası kavramlar ve soyutlamalar tarafından yönlendirilmesiyle insanın etrafına demir kafesler örmektedir. Batı düşüncesinin temsildeki ısrarı, doğru ya da yanlış, kabul edilsin ya da edilmesin gerçeklik üzerindeki kesinliğin ortadan kalkması gibi radikal bir sonuç doğurdu. Bugün itibariyle düşünce dünyası, şeylerin düzeni ile kelimelerin düzeni arasında zorunlu bir bağlantı olduğu fikrini imleyen hakikatin temsilinden, gerçek ve imaj arasındaki sınırın silindiği, gerçekliğin estetikleştirilerek imajlara dönüştüğü, toplumun ise en nihayetinde kültürel hale geldiği temsilin hakikatine evrilmiş durumda. Kültürel dönemece girilmesiyle birlikte postmodern dönemde her şey kültüreldir, uzlaşımsaldır. Her şeyin kültürel hale gelmesi ve kültürün doğallaşması, karşı çıkayım derken doğalcılığı yeniden üretmektedir. Kültürelcilik, bireylerin kendi kültürleri tarafından belirlendikleri, bu kültürlerin kapalı, organik bütünler oluşturdukları ve bireyin kendi kültürünü terk edemediği, ancak yalnızca kendi içinde gerçekleştirebildiği hegemonik bir yaklaşımdır. Etrafımızda olup bitenleri anlaşılır kılmak için başvurduğumuz, kendi icadımız olan kavramlar ve kapalı bir devre gibi işleyen ideolojiler gibi kendi gerçekliğini yaratmakta ve dayatmaktadır.

Anahtar Kelimeler:

The Hegemonic Elements of Representative Thought: Shaping, Coloniality and Culturality
2020
Yazar:  
Özet:

The article that discusses the issue of culturality as an element of representative thought; the (one) concept in the claim that it represents reality with the concept of conceptualization is in an attempt to match it with a good hole crawler by wrapping the top or by falling down the bottom. As the most suitable method for this excavation activity, Foucault's archaeology was also chosen. For the archaeological method does not carry an out-of-historic claim on the truth, does not impose on the object the compulsory force of the method, it understands the object in its own unity, and, most importantly, it thinks and thinks that the truth is not more than an invention. This archaeological study through the concept of culture tries to reveal the difference between the meaning of the concept used today and the etymological origin and to understand within its unity. Thus, the problem-related relationship of the concepts he invented and applied to with things will be revealed when he is in the activity of understanding what is around. Conceptualization is for the purpose of the thought of truth, based on absolute, which is not more than an invention, while ultimately subjects to the universe. The article reveals the intolerance of the dicotomic thinking action operated as a product of the representative effort of truth, as in the nature-cultural distinction, while acts according to the approach known as structural in the social science world. In a representative thought, the truth is actually representable, presenting itself to the observer as an object of manifestation. The building of the understanding of truth on the principles of absolute, immutable, stable, universal, with Platon's greatness, makes an idealist representation inevitable. In essence, thought efforts such as conceptualization, abstraction and generalization also mean idealization by separating from the context of the material, unique and unique. For the representative thought, depending on the idea that truth is rational, it can be said that the human mind can understand the essence of things, and therefore represent them in thought. In this way, it is a thought that seeks to keep realism in its hands, that blesses, that tries with all its strength to proclaim its divine absolute. In the end, the representative mechanism is operated for the purpose of establishing the rule. The difference between the representative and the form represented is ultimately a product of a human-centric perspective. Thanks to this distinction, it is inevitable that everything except the observer's essence becomes an examination object. This point of view, which is believed to be unique and universal, requires the fixation of the examination object. It can be said that today’s language, religion, race, and gender are not based on differences in the world’s agenda, and that the idea represents the ideal of absolute truth in its origins. As a product of representative thought, it is necessary to categorize two categories based on separation, such as nature and culture, but the concept realism that imitates a direct relationship between thought and the external world is a state of alienation in which everything about man comes out of being his own and is used against it. The distance between the representative and the representative becomes possible, in fact, is nothing more than alienation. For the root problem of the world and the people of the world since Platonism, it can be said that the transformation and metalization have become almost universalised enough to seem like natural, organic beings and forms. The attempt to impose a framework on reality by the representative thought that is imprisoned into the external reality within the conceptual world, breaks the connection with reality, and, in addition, with its guidance by concepts and abstractions, iron caves are put around man. The persistence of the Western thought in representation, right or wrong, was a radical result of the disappearance of the certainty about reality, whether accepted or not. From today, the world of thought has evolved from the representation of the truth, which implies the idea that there is an obligatory connection between the order of things and the order of words, to the representation of the truth, where the limit between reality and image is deleted, where reality is aesthetically transformed into images, and where society is finally culturally transformed. With the entrance to the cultural period, in the postmodern period everything is cultural, consensual. Everything becomes cultural and the naturalization of the culture, while I oppose, produces naturalization again. Culturalism is a hegemonic approach that individuals define by their own cultures, that these cultures form closed, organic whole, and that the individual cannot leave his own culture, but can realize only within himself. It creates and imposes its own reality, such as the concepts that are our own inventions and the ideologies that act as a closed circle.

Anahtar Kelimeler:

Atıf Yapanlar
Dikkat!
Yayınların atıflarını görmek için Sobiad'a Üye Bir Üniversite Ağından erişim sağlamalısınız. Kurumuzun Sobiad'a üye olması için Kütüphane ve Dokümantasyon Daire Başkanlığı ile iletişim kurabilirsiniz.
Kampüs Dışı Erişim
Eğer Sobiad Abonesi bir kuruma bağlıysanız kurum dışı erişim için Giriş Yap Panelini kullanabilirsiniz. Kurumsal E-Mail adresiniz ile kolayca üye olup giriş yapabilirsiniz.
Benzer Makaleler












Cumhuriyet İlahiyat Dergisi

Alan :   İlahiyat

Dergi Türü :   Uluslararası

Metrikler
Makale : 1.205
Atıf : 2.528
Cumhuriyet İlahiyat Dergisi