Birinci Dünya Savaşı sonrası kazanan devletlerin ortaya koymuş olduğu “Versay Düzeni”, Bulgaristan ve İtalya’nın rövanşist ve revizyonist politikaları nedeniyle Balkanlarda hızla etkisini kaybetmeye başlayınca bölgedeki statükonun tehdit altına girdiğine inanan Balkan Devletleri sınırlarının güvenlik altına alabilecek bir ittifak arayışına girişti. Türkiye ve Yunanistan’ın öncülüğünü yaptığı bu arayış 9 Şubat 1934’te Romanya ve Yugoslavya’nın da dahil olmasıyla Balkan Antantı’nın imzalanmasıyla sonuçlandı. İtalyan-Bulgar tehdidine karşı bölgede kolektif bir güvenlik çemberi yaratmayı amaçlayan Antant temelde üyelerin bir diğerine danışmaksızın üçüncü bir devletle herhangi bir görüşme ya da anlaşma gerçekleştirilmemesi gerektiği ilkesine dayanıyordu. Ancak çok geçmeden Yugoslavya bu ilkeye aykırı hareket etmeye başladı; 1935’te İtalya’nın Habeşistan’ın işgalinden sonraki süreçte İtalya ve Bulgaristan ile yakınlaşma siyaseti benimsedi ve 1937 yılı başında her iki devletle de birer dostluk ve saldırmazlık anlaşması imzaladı. Antantı temellerinden dinamitleyen bu gelişmeler karşısında Türkiye ve Yunanistan büyük bir şok yaşadı; her iki ülke de Antantın geleceğine ilişkin zorunlu olarak bir yol ayrımına gelindiği gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kaldı. Türkiye bir taraftan Antantı ayakta tutmak için yoğun diplomatik temaslarda bulunurken diğer taraftan Yunanistan ile yeni bir ittifak arayışına girişti. Bu çalışmanın amacı İkinci Dünya Savaşı’na giden süreçte Yugoslavya’nın ittifakın değerini azaltan eylemleri ve İtalyan-Bulgar tehdidi karşısında Türkiye’nin Antantı ayakta tutabilmek için geliştirmeye çalıştığı politikaları ve eş zamanlı olarak Antanta alternatif olarak Türkiye ve Yunanistan’ın ittifak arayışlarını ele almak ve analiz etmektir.
Benzer Makaleler | Yazar | # |
---|
Makale | Yazar | # |
---|