Kullanım Kılavuzu
Neden sadece 3 sonuç görüntüleyebiliyorum?
Sadece üye olan kurumların ağından bağlandığınız da tüm sonuçları görüntüleyebilirsiniz. Üye olmayan kurumlar için kurum yetkililerinin başvurması durumunda 1 aylık ücretsiz deneme sürümü açmaktayız.
Benim olmayan çok sonuç geliyor?
Birçok kaynakça da atıflar "Soyad, İ" olarak gösterildiği için özellikle Soyad ve isminin baş harfi aynı olan akademisyenlerin atıfları zaman zaman karışabilmektedir. Bu sorun tüm dünyadaki atıf dizinlerinin sıkça karşılaştığı bir sorundur.
Sadece ilgili makaleme yapılan atıfları nasıl görebilirim?
Makalenizin ismini arattıktan sonra detaylar kısmına bastığınız anda seçtiğiniz makaleye yapılan atıfları görebilirsiniz.
 Görüntüleme 5
Rawls’a Karşı Badiou: ‘hakkaniyet Olarak Adalet’ten, ‘olay’da Somutlaşan Adalete
2023
Dergi:  
Mülkiye Dergisi
Yazar:  
Özet:

Adaletin, liberal gelenek ile Marksist gelenek arasındaki formülasyonları birbirinden çok farklıdır. Liberalizm içindeki genel yaklaşım, adaleti, devletin sınırlılıkları dahilinde düşünmeye ve bir hedef olarak belirlemeye yatkındır. Liberalizmin Hobbes gibi düşünsel kökenlerinden itibaren adalet, sözleşmenin yapılması ve devletin kurulması ile ulaşılacak bir ideal olarak saptanmıştır. Liberal düşüncede kalıtsal olarak yer etmiş bu bakış açısı, adaleti bir düzen-nizam diskuru içinde, istikrarlı bir yönetim ve dağıtım meselesi olarak kavramıştır. Bu bakış açısına göre adaletin tecessüm etmesi, üst bir otoritenin ortak rıza ekseninde yetkilendirilmesi ile mümkündür. Ancak liberal düşünce içinde de belirli ayrımlar görülmektedir. Adil bir toplumu yaratmak için yetkilendirilmiş üstün otorite, Hobbes’ta olduğu gibi tek bir egemen ya da Rousseau’daki gibi genelin iradesi olabilmektedir. Devlet gücünün cisimleştiği otorite yahut egemen özne değişse de söz konusu özneyi yaratan iki işlev öne çıkar. Bir kısım liberallere göre devlet, insanlar arasındaki çıkar çatışmalarını sona erdirecek bir öznedir ve adalet bu şekilde sağlanır. Bu yaklaşım topluma çatışmacı bir perspektiften bakarken etik-politik bir tavır geliştirmez. Devlet yalnızca çıkar mücadelelerini dizginleyen negatif bir tanımlama çerçevesinde düşünülür. Doğal olarak adalet de çıkarların uyumlulaştırılması haline gelir. İkinci olarak devlet, öznelerin ahlaki yaşamını sağlayan etik-politik bir temelden hareketle düşünülür. Bu bakış açısı, ahlaki bir yaşam sürmek için bir düzeni oluşturan yargı sahibi, rasyonel ve ahlaki insanları merkeze alır. İşte Rawls ikinci geleneğe dahil olmaktadır. Kant’ı takip eden Rawls, insanların ahlaki kararları ile yargıya vardıkları ve hakkaniyetli bir toplumu oluşturdukları kuramsal bir yaklaşım sunar. Liberal geleneğin tam karşısında, Marksist bir perspektiften adalet düşüncesine yaklaşan Badiou ise adaletin, bir düzene ve düzenin kurumlarına sabitlenmiş tüm açıklama biçimlerini reddeder. Rawls’ta olduğu gibi Badiou’da da insan ahlaki ve rasyoneldir ancak Badiou, insanın bir hakikat ideasına sahip olduğunu öne sürer. Hakikati bildiği için insan, onu eşitsiz düzenin içinde aramaz. Badiou, Rawls’ın aksine her an hakikati arayan insanın her eyleminde de eşitlik varsayımıyla yola çıktığını belirtmektedir. Adalet de bu yüzden bir düzenin insanlara sunabileceği bir hedef değildir. Adalet, düzenin kesintiye uğratıldığı her an ortaya çıkar. Badiou’nun bu görüşü Rawls’un tam aksi istikamettedir. Rawls, adaleti ve adil toplumu bir hedef olarak saptarken aynı zamanda adaleti bir düzen içinde düşünür. Badiou ise adaleti, bütünüyle düzenden kopuş olarak görmekte ve bir hedef değil, bir önsel varsayım olarak düşünmektedir. Bu makalede her iki düşünürün kuramsal yaklaşımları analitik olarak serimlenmiş ve adalet teması çerçevesinde bir karşılaştırmaya gidilmiştir.

Anahtar Kelimeler:

Badiou Against Rawls: 'from Justice As A Righteousness, To Justice In The 'soy'
2023
Yazar:  
Özet:

The formulations between justice, liberal tradition and Marxist tradition are very different. The general approach in liberalism tends to think about justice within the limits of the state and to define it as a goal. From the mental origins of liberalism like Hobbes, justice has been defined as an ideal to be achieved by the conclusion of the contract and the establishment of the state. This perspective, which is hereditary in liberal thought, has seen justice as a matter of stable governance and distribution in a order-nizam discourse. From this point of view, it is possible that justice is enforced by the authorization of a higher authority in the axis of common agreement. However, there are some differences in liberal thinking. The supreme authority authorized to create a fair society may be the will of a single ruler as in Hobbes or the will of the general as in Rousseau. If the authority or dominant essence of the state is body-made, the two functions that create the subject essence are prominent. Some liberals believe that the state is a subject that will end conflicts of interest between the people and that justice is guaranteed in this way. This approach does not develop an ethical-political attitude while looking at society from a conflicting perspective. The state is considered only in the framework of a negative definition that disrupts the struggles of interest. Of course, justice becomes the harmony of interests. Secondly, the state is considered by movement from an ethical-political basis that provides the moral life of the subjects. This perspective focuses on the judge, rational and moral people who create an order to live a moral life. This is where Rawls is included in the second tradition. Following Kant, Rawls presents a theoretical approach in which people come to judgment by their moral decisions and form a fair society. Contrary to the liberal tradition, Badiou, who approaches the idea of justice from a Marxist perspective, rejects all forms of explanation established in the institutions of justice, order and order. As in Rawls, in Badiou, man is moral and rational, but Badiou suggests that man has an idea of truth. Because man knows the truth, he cannot seek it in an uneven order. Badiou points out that, unlike Rawls, in every action of the man who seeks truth at all times, the equality assumption is made. Justice is therefore not a goal a order can offer to people. Justice appears whenever the order is interrupted. Badiou’s view is the exact opposite of Rawls. While Rawls defines justice and fair society as a goal, they also think of justice in a order. But Badiou sees justice as an entirely disregard of order and considers it not a goal, but a prejudice. In this article, the theoretical approaches of both thinkers were analyzed and compared in the framework of justice theme.

Anahtar Kelimeler:

0
2023
Yazar:  
Atıf Yapanlar
Bilgi: Bu yayına herhangi bir atıf yapılmamıştır.
Benzer Makaleler








Mülkiye Dergisi

Alan :   Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler

Dergi Türü :   Uluslararası

Metrikler
Makale : 825
Atıf : 1.871
© 2015-2024 Sobiad Atıf Dizini