Türkiye-Avrupa Birliği (AB) ilişkileri başından sonuna kadar sorunlar yaşamıştır. 1963 yılında imzalanan Ankara Anlaşması ile ilişkiler hukuki bir zemine oturmuş ve bu anlaşma çerçevesinde ilişkiler devam etmiştir. Ancak 14 Nisan 1987’de dönemin Başbakanı Turgut Özal, son aşamaya geçmenden tam üyelik başvurusunda bulunmuş ve ilişkiler farklı bir boyuttan devam etmiştir. Tam üyelik başvurusundan sonra AB, Türkiye ile ilişkilerinde tam üyelikten çok ortaklık ilişkisi üzerinden devam etmiş ve Gümrük Birliği, teknik, ticari, sanayi alanlarında ilişkilerin sürdürülmesinin daha faydalı olacağını söylemiştir. Bu süreçte Gündem 2000 ve Lüksemburg Zirvelerinde Eski Doğu Bloku ülkeleri ile müzakerelere başlama kararı alınırken Türkiye adaylık statüsünü bile alamamıştır. Ancak 1999’da yapılan Helsinki Zirvesi ile Türkiye bir anda aday ülke statüsünü kazanmıştır. Bu durumla ilgili olarak Abdullah Öcalan’ın Yunanistan’ın Kenya Büyükelçiliğinde yakalanışı, ABD’nin baskıları, 1999 Depremi gibi birçok unsurun adaylık statüsünün elde edilmesinde etkisi olduğu söylense de, esas unsur, Bülent Ecevit ve Gerard Schröder arasındaki mektuplaşmalar olmuştur. Adaylık statüsünden sonra da iki taraf arasındaki ilişkiler önemli ölçüde gelişmiş ve Türkiye ile AB arasında 3 Ekim 2005’te müzakereler başlamıştır. Bu anlamda söz konusu bu çalışma, tam üyelik başvurundan müzakere sürecine kadar Türkiye-AB ilişkilerini ele alacaktır. Çalışma Kelebek Etkisi Yaklaşımı ile ele alınacak ve basit bir mektuplaşmanın iki taraf arasındaki ilişkilerinde gelişmesinde büyük rol oynadığı ileri sürülecektir.
Alan : Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler
Dergi Türü : Uluslararası
Benzer Makaleler | Yazar | # |
---|
Makale | Yazar | # |
---|