İslâm hukukunda ehliyetli kişinin hukukî bir işlemi kurmak için iç iradesini söz veya sözün yerini tutan yazı, işaret, fiil (teâtî) ve sükût gibi vasıtalarla dışarıya yansıtmasına irade beyânı denilmektedir. Şer’î deliller incelendiğinde teklîfi hükümler yönünden sükût etmede asıl olan hükmün mubahlık olduğu anlaşılmaktadır. Ancak sükût, konusuna göre mendûp, mekruh, haram veya vacip hükümlerini de alabilmektedir. İslâm hukukçuları yükümlü olan kişinin iradesini ve maksadını açıklamasında sükûtun delil kabul edilip edilmeyeceği hususu üzerinde durdukları gibi onun akitlerin kurulmasına ve hukukî tasarruflarda bulunmaya olan etkisi üzerinde de durmuşlardır. Bu bakımdan soyut (mücerred) sükût ile karinelerle çevrelenmiş nitelikli sükûtun her birisinin kendine özgü hükmünü ve hukukî sonuçlarını ortaya koymuşlardır. Fıkıh kaynaklarında sükûtun irade beyânı olarak kabul edilmesi belirli şartlara bağlanmıştır. Bunlar arasında, sükût eden kişinin sükût konusunu bilmesi, mükellef olması, irade beyânına engel bir durum bulunmaması, sükûtun başkasına yönelik bir zarara veya aldanmaya yol açmaması, sükûtun kendisinden daha kuvvetli bir irâde beyanı şekliyle teâruz etmemesi, soyut sükûtun beraberinde irâdeyi beyân edip açığa çıkaracak hallerin ve karînelerin bulunması gibi şartlar bulunmaktadır.
Alan : İlahiyat
Dergi Türü : Ulusal
Benzer Makaleler | Yazar | # |
---|
Makale | Yazar | # |
---|