Taşköprîzâde v. 968/1561 , Osmanlı Devleti’nin çeşitli medreselerinde müderrislik ve kadılık görevlerinde bulunmuş aynı zamanda farklı pek çok alanda eser vermiş velûd bir âlimdir. Esasında Mâtürîdî bir gelenekten geldiği bilinen Taşköprîzâde’nin Fahreddin er-Râzî v. 606/1210 , Seyfeddin el-Âmidî v. 631/1233 , Seyyid Şerîf el-Cürcânî v. 816/1413 gibi Eş‘ariyye’ye mensup âlimlerin görüşlerinden de büyük ölçüde yararlandığı ayrıca tasavvufa ilgi duyduğu ve Halvetiyye tarikatına intisap ettiği bilinmektedir. Müellifin sahip olduğu bu eklektik ruhun elimizdeki metne de yansıdığını söylemek mümkündür. Nitekim kaza ve kader konusuna dair yazmış olduğu elimizdeki eserinde Taşköprîzâde’nin Mâtürîdîlikten çok Eş‘arîliğe yakın bir yerde durduğunu söylemek mümkündür. Ancak o, salt bir Eş‘arî mukallidi de değildir. Belki bunun da ötesinde bir konumdadır ki bu durum Eş‘arîlikle sûfi anlayışın birleştiği ve sûfîliğin ağır bastığı bir hal olarak adlandırılabilir. Müellifin Eş‘arîlikle sûfîliği mezceden bu hali, Cebrî anlayışı ihsas ettiren yeni bir sorunu gündeme getirmektedir. Nitekim Eş‘arî düşüncenin insan fiilleri konusunda cebr-i mutavassıt ılımlı/orta cebr olmakla itham edildiği bir vakıadır. Bunun üzerine bir de sûfî tavrın eklenmesiyle yapılan tanımlamada insan irâdesinin büsbütün saf dışı bırakılıp bırakılmadığı problemi ortaya çıkmaktadır. Müellifin de adeta bu duruma mahal vermemek istercesine çabaladığı, savunduğu düşüncenin Cebriyye’nin iddiasından farklı olduğuna yönelik ısrarlı vurgusu bu açıdan dikkat çekicidir. Bunun yanında metin içerisinde Taşköprîzâde’nin Eş‘arîyye’nin birebir takipçisi olmadığını gösteren pek çok veriye rastlamak mümkündür. Nitekim Allah’ın küllî irâdesi karşısında insanın sahip olduğu cüzî irâdeyi “fıtrî istidat” olarak nitelendirmesi ve bunu suyun mecrası olan oluk ile su arasındaki bir ilişkiye benzetmesi ardından kulun bir fiili kesbetmesini kişinin işleyeceği fiile yönelik itikat ve meyli olarak adlandırması onu Eş‘arîlerden farklı kılan hususların başında gelmektedir. Ancak o, bütünüyle Eş‘arîlikten bağımsız bir Mâtürîdî de değildir. Dolayısıyla sünnî cenahta adı geçen üç ekolü birleştiren, bir çeşit sentez olarak adlandırılabilecek bir yaklaşım sergileyen Taşköprîzâde’nin Eş‘arîlikle birlikte hem Mâtüridî hem de Tasavvûfî anlayışı mezcettiği söylenebilir. Bunlar arasında baskın düşünce olarak da sûfî-Eş‘arî perspektiften meseleye yaklaştığını söylemek mümkün görünmektedir
In Taşköprîzâde v. 968/1561, the Ottoman State has been in the various medres of the women's and female duties, but also has been in the various fields of work. In fact, it is known that it comes from a Maturidian tradition that the Taşköprîzâde was interested in Fahreddin er-Râzî v. 606/1210 , Seyfeddin el-Amidî v. 631/1233 , Seyyid Sherif el-Cürcânî v. 816/1413 as well as the views of the allies belonging to Eş'ariye as well as the interest in tasavvufa and the intisphment of the harvesty. It is possible to say that this eclectic spirit we have reflects the text we have. In fact, it is possible to say in the work we have written about the accident and fate that the Taşköprîzâde stands in a place closer to the Matürîdîdîl. But he is not a single spouse. Per
Alan : İlahiyat; Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler
Dergi Türü : Uluslararası
Benzer Makaleler | Yazar | # |
---|
Makale | Yazar | # |
---|