İnsanlık tarihinde derin izler bırakan sömürgecilik, her ne kadar Batı uygarlığının ürünü olarak ortaya çıksa da, ezenden ziyade ezilenin tarihidir. Sömürge güçlerinin Afrika topraklarına sert ve acımasız müdahalelerle yeni hammadde ve toprakları keşfetmek için uyguladıkları, dilsel, dinsel ve kültürel tahribatlar kadar sömürgecilik tarihi sömürülen toplumlar üzerindeki asimilasyon politikalarının açtığı yaralar ve yarattığı travmalarla tarihte tanımlanmaktadır. Özellikle de tarihleri hor görülen, kültürleri paramparça olan ‘ Kara Kıta’ olarak adlandırılan Afrika kıtasına emperyalizmi dayatmaya çalışan sömürgeciler, sınırsız yeraltı zenginlikleri ve verimli topraklarıyla sömürgeci toplumların dikkatini çekmiştir. Söz konusu bu bölgenin ekonomik, siyasal ve sosyal ilişkilerine sürekli olarak müdahale etmekle kalmayıp, bu toprakların tarihini şiddet ve kanla yazmıştır.. Kendilerini üst kimlik olarak gören sömürgeci güçler iyi niyet kisvesi altında sömürdükleri toplumlara medeniyet götürdüklerini ileri sürmüş, sömürge hareketlerine meşruluk kazandırmak, sömürülen toplumları kimliksizleştirmek ve kültürsüzleştirmek istemiştir; kendi dilini, kültürünü empoze etmesi ile kültürel otoritesinin sağlamlaşmasını kaçınılmaz kılmıştır. Çalışmada Yunus ve Jonas arasında kaybolup giden, ikilemli yaşama maruz kalan Yunus’un ruhsal, fiziksel göçleri kimlik sorunsalı bakış açısıyla ele alınacaktır. Cezayir’deki sömürgecilin bir halkı yok edişi, yarattığı ekonomik, psikolojik nedenlerden dolayı yaşanan iç göç, aile içinde çatışmalara, kültürel, benlik kaybına, ikilemli yaşam ve kültür arasında oluşan melez kuşakları ortaya çıkarır. Bu noktada yapıtta sömürgecilik sonrası varolan iç göç olgusu, Lee’nin itici ve çekici göç modeline dayandırılarak, sosyolojik ve tarihsel bağlamda irdelenecektir.
Colonialism, which leaves deep traces in the history of mankind, although it appears as a product of the Western civilization, is rather the history of oppression. The wounds and traumas that the colonial forces use to explore new raw materials and land through harsh and cruel interventions in African territory, as linguistic, religious and cultural destruction, as well as colonial history, are defined in history by the wounds and traumas that the policies of assimilation on the exploited societies have opened. In particular, the colonians who were trying to impose imperialism on the African continent, which has been honoured by their dates, and their cultures are broken, have attracted the attention of colonial communities with their unlimited subterranean wealth and productive land. The question is not only to constantly interfere with the economic, political and social relations of this region, it has written the history of these lands with violence and blood.The colonial powers who see themselves as a high identity have claimed that they have brought civilization to the societies they have exploited under good intention, to legitimate the colonial movements, to disident the exploited societies and to disculture them; they have imposed their own language, their culture and made the cultural authority unavoidable. In the study, the mental and physical migrations of Yunus, who disappeared and went away between Yunus and Jonas, which are exposed to a bilateral life, will be addressed from an identity-problematic point of view. The destruction of a people by the colonial in Algeria, the domestic immigration for economic and psychological reasons it creates, reveals conflicts within the family, cultural, self-destruction, dual life and culture. At this point, the existing after-colonial immigration phenomenon in the work, based on Lee's motivating and attractive immigration model, will be reflected in a sociological and historical context.
Alan : Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler
Dergi Türü : Ulusal
Benzer Makaleler | Yazar | # |
---|
Makale | Yazar | # |
---|