İslam anlayışına temel teşkil eden Eş’ari ve Maturudi geleneğinin temsilcisi olan Osmanlı Devleti’nin dağılması ve onun yerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin de hilafeti fiilen ortadan kaldırması sonucu Sünni-İslam geleneğinin temsil edilme açısından zayıfladığı söylenebilir. Varşova Paktı’nın dağılmasından sonra Batının tehdit algısında değişiklik meydana gelmiş ve Rusya’nın yerine üstü kapalı bir şekilde İslam Dünyası yeni tehdit unsuru olarak kabul edilmiştir. Huntington tarafından ortaya atılan “Medeniyetler Çatışması” tezi de İslam Dünyası’nı potansiyel bir tehdit olarak gösteren görüşleri takviye etmektedir. ABD önderliğinde dünya siyasetine yön veren güç odakları Büyük Ortadoğu Projesini gerçekleştirmek için radikal örgütler üzerinden politikalar üretmeye başlamışlar, önce Afganistan’ı sonra da Irak’ı işgal etmişlerdir. Arap Baharı ile başlayan demokratikleşme hareketini engelleyerek Arap ülkelerinde diktatörlüklere arka çıkmışlardır. Batılı güçler Şiilik ve Haricilik akımlarına destek vererek, mezhepler üzerinden bir kutuplaştırma siyaseti izlemektedirler. İzlenen bu politikalar, özellikle Afganistan ve Irak’ın işgalinden sonra hapishanelerde Müslümanlara yapılan işkence ve insanlık dışı muameleler radikal bazı akımların güçlenmesine yol açmıştır. IŞİD’in Irak ve Suriye’de ortaya çıkması bununaçık örneğidir. İslam dünyasının kahir ekseriyeti Sünni İslam akidesine bağlı olmasına rağmen bugün Batı politikaları azınlık mesabesinde olan Şii ve Harici unsurları kutuplaştırıp savaştırmakta ve uyguladığı politikalarla radikal akımların güçlenmesine yol açmaktadır
Relevant Articles | Author | # |
---|
Article | Author | # |
---|