Genellikle meşhur bir Şâfiî fakihi ve mantıkçı oluşuyla ön plana çıkan Sirâceddin el-Urmevî, hayatının önemli bir bölümünü Eyyûbîler dönemi Kahire’sinde geçirmiş ve 655/1257’de Konya’ya gelerek vefatına kadar burada “başkadı” olarak görev yapmıştır. İbn Sînâ (ö. 428/1037) ve Gazzâlî (ö. 505/1111) sonrasında Fahreddin er-Râzî (ö. 606/1210) tarafından temel çerçevesi oluşturulan “müteahhirûn” dönemi düşüncesinin önemli bir temsilcisi olan Urmevî’nin felsefî olarak iki isimden doğrudan etkilendiği bilinmektedir: Hocası Kemâleddin b. Yûnus (ö. 639/1241) ve meslektaşı/dostu Efdaluddin el-Hûnecî (ö. 646/1249). Urmevî’nin felsefî görüşlerini tespit noktasında başvurulabilecek başlıca eserlerinden biri, Anadolu Selçuklu Sultanı II. İzzeddin Keykâvûs’a ithaf ettiği ve Farsça olarak kaleme aldığı Letâifü’l-hikme’dir. Urmevî tarafından Fahreddin er-Râzî’nin yarım kalan el-Letâifü’l-gıyâsiyye adlı eserinden hareketle telif edilmiş olan ve az sayıda otobiyografik malumat da içeren bu eser, “hikmet-i ilmî” ve “hikmet-i amelî” şeklinde iki ana bölümden oluşsa da mahiyeti itibariyle kelam ve felsefenin bir tür “karışım”ından meydana gelmiş yeni bir türü temsil etmektedir. Bu makalede Letâifü’l-hikme merkeze alınarak Urmevî’nin felsefî birikimi ve görüşleri, tevârüs ettiği gelenek çerçevesinde tahlil edilmeye çalışılacaktır
Alan : İlahiyat; Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler
Dergi Türü : Uluslararası
Benzer Makaleler | Yazar | # |
---|
Makale | Yazar | # |
---|