Sinema, daha doğrusu filmin bir sanat dalı olarak doğuşu, insanın mekân ve gerçeklik algısının panoptik bir anlayışa uygun olarak düzenlenmiş klasik yapısının sarsılması ve giderek yıkılması sürecine zemin hazırlayan önemli gelişmelerden biridir. Film sanatının 100 yılı aşkın tarihi içerisinde giderek karmaşıklaşan görsel hareket mantığı, insanlığın zaman ve kendi bilinç tarihiyle olan ilişkisinde önceki dönemlerle kıyaslanmayacak düzeyde biçimsel ve niteliksel değişikliklere yol açmıştır. Zira sanatın resim, edebiyat, tiyatro, müzik ve fotoğraf gibi diğer dallarında sergilenen gerçeklik ve bilinç arasındaki ilişki mantığı filmle birlikte radikal bir biçimde değişmiş, o zamana kadarki kabul edilen normlardan oluşan modern normallik aurası infilak etmiş, kategorik bir biçimde birbirinden ayrılan, hafıza, bilinç, bilinç-dışı, gerçeklik, gerçeklik-dışı, nesnellik ve öznellik gibi alanlar arasındaki sınırlar tedrici olarak saydamlaşmıştır. Bu durum, daha sonra icat edilen televizyonla birlikte daha da karmaşıklaşmış ve tam bir bilinç implosyonuna (iç-patlamasına) sebep teşkil edebilecek göreceliliğe ve nispetsizliğe dönüşmüştür.
Alan : Eğitim Bilimleri; Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler
Dergi Türü : Ulusal
Benzer Makaleler | Yazar | # |
---|
Makale | Yazar | # |
---|