Tarihe bakıldığı zaman hakkın hâkim olduğu yerde batıl da varlığını sürdürmüştür. Bu anlamda nifak hareketinin insanlık tarihi kadar eski olduğunu söylemek mümkündür. İslâm tarihinde ise bu yapının ilk emareleri, müslümanların organize bir yapıya sahip olmaya doğru yol aldığı ve teşkilatlanma sürecine girdiği Medine döneminde görülmektedir. Hicretin II. yılında yapılan Bedir Gazvesinin, müslümanların mağlubiyeti ile sonuçlanacağı beklentisinde olan bir grup yahudi ve müşrik, zahiren müslüman gibi görünmek zorunda kalmışlardır. İslâmî literatürde münafık diye adlandırılan bu muhalif gruplar, kısa zamanda kendi oluşumlarını başlatarak devleti içten çökertme eylemlerine girişmişlerdir. Medine’deki eğitimi ele geçirmekle işe başlayan münafıklar, Kuba Mescidi civarındaki ev oturmaları ile ilk faaliyetlerini başlatmışlardı. Bu anlamda Münafık başı Übey b. Selûl’ün yeğeni Ebû ‘Âmir adındaki kişinin evini seçmişlerdir. İlerleyen zaman içerisinde bu oturmalarını meşru bir zemin üzerine kurmak isteyen münafıklar Ebû ‘Amir’in talimatıyla mescit adını verdikleri bir bina inşa ederek faaliyetlerini burada sürdürmüşlerdir. Böylece barış zamanında toplumsal huzuru bozma adına bölücü faaliyetlerde bulunma; Hz. Muhammed’e gelen vahyi küçümseyip, taraftarlarını Kur’an’dan uzak tutmaya çalışma; peygamberin şahsını ve ailesini hedef alan şantaj hareketlerinde bulunma; savaş ortamlarında ordunun cesaretini kırma, dış bağlantılarla düşmana avantaj sağlayan yollara başvurma, Peygambere karşı suikast girişimleri ve devleti içten çökertmeye çalışarak paralel bir devlet yapılanması şeklinde terör faaliyetleri içinde olmuşlardır. Gizli bir örgüt olan münafıkların bu davranışları karşısında, bir taraftan Kur’ân âyetleri bu kimselerin örgütsel faaliyetlerini deşifre ederek engellerken, diğer taraftan Hz. Peygamber de üstün siyasi dehasıyla, kurdukları hile ve entrikaları bertaraf etmeye çalışmıştır. Daha önce ortaya koyduğumuz bir çalışmada “Geçmişten Günümüze Münafıkların Değişmeyen Karakteri” Kur’an’ın nitelemesi ile ortaya konulmuştu. Bunların karakterinin geçmişten günümüze değişmediğine, kişi ve şahısların ölümüyle, kişilik ve şahsiyetlerin yok olmadığına dikkat çekilmişti. Bu çalışmada ise Kur’an âyetlerinin ortaya koyduğu münafık tiplemesinin asr-ı saadette ortaya koydukları kaos, fitne, şantaj, darbe teşebbüsü ve paralel devlet yapılanmaları gibi eylemlerinden bahsedilecektir.
Alan : Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler
Dergi Türü : Uluslararası
Benzer Makaleler | Yazar | # |
---|
Makale | Yazar | # |
---|