Sosyal güvenlik kavramı, farklı toplumsal kültürlerde nitelik ve nicelik değişse de aynı gayenin tahakkuku için farklı disiplinlerde organize edilmiştir. Ancak günümüzde sosyal gelişme ve değişmeler karşısında “sorumluluk hukuku” yeniden yorumlanmış, “kusursuz sorumluluk ilkesinin” hukukî kabulü, farklı “sosyal güvenlik organizasyonlarına” zemin hazırlamış ve yeni yapılanmaları da beraberinde getirmiştir. Bu bağlamda ferdi nitelik taşıyan “sorumluluk hukuku” ile sosyal nitelik taşıyan “dayanışma hukuku” yan yana getirilmiştir. İslâm, bireyler arasında “sosyal adaleti” sağlamak için “Müslümanlar kardeştir.”, “Allah adâleti, iyilik yapmayı ve yakınlara yardım etmeyi emreder.” ayetleri gereği, âdeta müslümanın müslümana zimmetlendiği, müteselsilen sorumlu (kefil) kılındığı bir toplumu hedeflemiştir. Bu bağlamda İslâm ve Hz. Peygamber, insanlık adına emniyet ve güvendir. Hz. Peygamber (s.a.v.), bütün insanlığı kendisine zimmetli ve kendisini de bütün insanlıktan sorumlu görmüştür. Mâlî fedakârlıklarla ifâ edilen dinin paylaşım yönü, günümüzde bireysel ve toplumsal sorumluluk bilincinin yozlaşması neticesindeçok unutulup ihmal edilen hususların başında gelmektedir. Hâlbûki günümüzde, tabî ve sosyal nitelikteki biyolojik ve iktisadî tehlikelerin arttığı, bu tehlikelere karşı üretilen çözümlerin ise devletlerin kalkınmışlık seviyesini gösterdiği de bir gerçektir. Sosyal hukuk alanındaki bu tehlikelere karşı İslâm dininin neleri önerdiği, bu alanda ne tür araçları öngördüğü merak konusu olmuştur. İslâm’ın öngördüğü toplumda ilke, tehlikede iştirak, nimette taksimattır. Günümüzdeki sosyal güvenliğin temelleri, dünü ve bugünü, tarihsel kökeni olan özellikle âkile kavramı üzerinde durulacaktır.
Alan : İlahiyat; Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler
Dergi Türü : Uluslararası
Benzer Makaleler | Yazar | # |
---|
Makale | Yazar | # |
---|