Düşünürler ve mutasavvıflara göre, fizikî âlemde var olan her unsurun, metafizik âlemde mutlak bir karşılığı vardır. Platon, bunu “idea”, Jung “arketip”, İbnü’l-Arabî ise, “ayân-ı sabite” kavramları ile karşılar. Birbiri ile tamamen aynı olmamakla birlikte, söz konusu kavramlar, fenomenlerin numen özlerine dikkat çekmesi bakımından benzerlik arz eder. Varlıkların, ilk imgeden kaynaklanan yapıları dikkate alındığında, “vatan” tabirinin de mutlak bir özden kaynaklandığı sonucuna ulaşılır. Vatan, günümüzde siyasî-sosyal bir manâyı ifade etmekle birlikte, bu anlam, yalnızca dünyevî bir algının sonucudur. Dinî ve tasavvufî perspektiften bakıldığında, vatan, ruhun ait olduğu yere de işaret eder. Böylece vatan, ruh ve bedene ait olmak üzere iki şekilde ortaya çıkar. Ruhun ve bedenin aslî olarak benimsediği vatan, vatan-ı aslî; vatan-ı aslî dışındaki mekânlar ise vatan-ı seferîdir. Divan edebiyatının âşık kahramanları mekânsızlığı ve karârsızlığı ile dikkat çeker. Bunların başında âşıkların şâhı Mecnûn gelir. Tecrid hayatını seçmiş bir âşık olarak Mecnûn’un bir mekânı ve dolayısıyla vatanı yoktur. Belli bir mekân yerine, dağ, çöl, mağara, sevgilinin kûyu gibi mekânları, vatan-ı aslîler olarak benimser. Âşık, bu vatanlar dışında vatan-ı seferîde olup, daima aslî vatana dönme seyri izler. Mecnûn’un etkisi ile Şîrîn’e âşık olan Ferhâd ve Hurşîd’e âşık olan Cemşîd’in de mesnevîlerde aynı mekânları vatan edindiği görülür. Bu makalede, Mecnûn ve Mecnûn ile aynı mekânları vatan edinen Ferhâd ve Cemşîd çerçevesinde, Divan şiiri âşıklarının benimsediği vatan-ı aslî ve vatan-ı seferîler, dünyevî ve manevî mahiyetleri ve mesnevîler içerisindeki anlamları bakımından ele alınacaktır.
Düşünürler ve mutasavvıflara göre, fizikî âlemde var olan her unsurun, metafizik âlemde mutlak bir karşılığı vardır. Platon, bunu “idea”, Jung “arketip”, İbnü’l-Arabî ise, “ayân-ı sabite” kavramları ile karşılar. Birbiri ile tamamen aynı olmamakla birlikte, söz konusu kavramlar, fenomenlerin numen özlerine dikkat çekmesi bakımından benzerlik arz eder. Varlıkların, ilk imgeden kaynaklanan yapıları dikkate alındığında, “vatan” tabirinin de mutlak bir özden kaynaklandığı sonucuna ulaşılır. Vatan, günümüzde siyasî-sosyal bir manâyı ifade etmekle birlikte, bu anlam, yalnızca dünyevî bir algının sonucudur. Dinî ve tasavvufî perspektiften bakıldığında, vatan, ruhun ait olduğu yere de işaret eder. Böylece vatan, ruh ve bedene ait olmak üzere iki şekilde ortaya çıkar. Ruhun ve bedenin aslî olarak benimsediği vatan, vatan-ı aslî; vatan-ı aslî dışındaki mekânlar ise vatan-ı seferîdir. Divan edebiyatının âşık kahramanları mekânsızlığı ve karârsızlığı ile dikkat çeker. Bunların başında âşıkların şâhı Mecnûn gelir. Tecrid hayatını seçmiş bir âşık olarak Mecnûn’un bir mekânı ve dolayısıyla vatanı yoktur. Belli bir mekân yerine, dağ, çöl, mağara, sevgilinin kûyu gibi mekânları, vatan-ı aslîler olarak benimser. Âşık, bu vatanlar dışında vatan-ı seferîde olup, daima aslî vatana dönme seyri izler. Mecnûn’un etkisi ile Şîrîn’e âşık olan Ferhâd ve Hurşîd’e âşık olan Cemşîd’in de mesnevîlerde aynı mekânları vatan edindiği görülür. Bu makalede, Mecnûn ve Mecnûn ile aynı mekânları vatan edinen Ferhâd ve Cemşîd çerçevesinde, Divan şiiri âşıklarının benimsediği vatan-ı aslî ve vatan-ı seferîler, dünyevî ve manevî mahiyetleri ve mesnevîler içerisindeki anlamları bakımından ele alınacaktır.
According to the thinkers and mutationists, every element that exists in the physical world has an absolute reward in the metaphysical world. Platon accepts it with the concepts of “idea”, Jung “archetip”, and Ibn al-Arabic, “sustainability”. Although they are not entirely identical to each other, these concepts provide similarities in terms of attracting the attention of the phenomena to the subjects. When we take into account the structures of the beings that are derived from the first image, we conclude that the character of the “land” is also derived from an absolute essence. The Fatherland is today a political-social sense, but this meaning is only the result of a worldwide perception. From a religious and tasavouffic perspective, the country also indicates where the spirit belongs. So it appears in two ways, belonging to the motherland, the soul and the body. The soul and the body are the homeland, the homeland is the homeland, and the places outside the homeland are the homeland, the homeland is the homeland. The loving heroes of Divan literature attract attention with the impotence and impotence. The first of them is the love of the worshipers. It is a place for Mecnûn as a lover who has chosen his life and therefore has no homeland. Instead of a place, Mountains and The Desert and The cave and The love of your lover They are like the land, the land, the land, the land. The love of this country is always in the way of returning to the original country. He is the one who gives righteousness to the wicked, the one who gives righteousness to the wicked, the one who gives righteousness to the wicked, the one who gives righteousness to the wicked. In this article, Mecnûn and Mecnûn and the same places have been adopted in the framework of the Ferhâd and Cemşîd, Divan poetry lovers will be discussed in terms of the land-the original and the land-the-land, the world and the spiritual virtues and the meanings within the mesnevîs.
Alan : Eğitim Bilimleri; Filoloji; Güzel Sanatlar; Hukuk; İlahiyat; Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler; Spor Bilimleri
Dergi Türü : Uluslararası
Benzer Makaleler | Yazar | # |
---|
Makale | Yazar | # |
---|