Arap Baharı, Avrupa Birliği (AB)’nin dış politikasında önemli kırılmalardan biri olmuştur. Bununla birlikte, Arap Baharı AB’nin dış politikasının önemli bileşenlerden biri olan kriz yönetiminde de bir kırılma noktasıdır. Normatif bir güç olarak konumlanan AB’nin Arap Baharı’nda ve sonrasında bölgesel krizleri çözme becerisi, kriz yönetimi kapasitesini de tartışmaya açmıştır. Ortak politikaları, bölgesel ortaklıkları, bütünleşme modeli ve demokratik koşulluluk yoluyla Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerini mobilize etmeye, sosyalleştirmeye çalışan ve bu ülkelere normatif vizyonlar sunmaya çabalayan AB, bu nitelikleriyle önemli bir uluslararası aktördür. Öte yandan, AB'nin bunu yapabilme kabiliyeti uluslararası politikada normatif bir güç olarak konumlandırılmasına dayanmaktadır. Burada öne çıkarılabilecek temel soru, AB'nin Arap Baharı'ndan sonra evrensel norm ve değerleri yansıtan bir ortaklık politikası ve kriz yönetimini sürdürmeye devam edip edemediğidir. Sert güç unsurları yerine diplomasi, bölgesel ve küresel diyalog ve iş birliğine dayanan uluslararası rolle AB, zamanla uluslararası güvenlik tehditleri ve insani güvenlik krizleri karşısındaki yetersizlikleriyle uluslararası alanda tartışmalı bir güç haline gelmiştir. Gerek kendi içindeki farklılaşma, ayrışma ve yeniden ulusallaşma süreçleri gerekse de kendi dışındaki yerel ve bölgesel dirençlerle uluslararası krizler normatif ve maddi açılardan AB’yi zorlar olmuştur. AB'nin Arap Baharı, Libya krizi, Suriye krizi gibi vakalarda normatif güç anlayışı ve Avrupa Komşuluk Politikası gibi bölgesel politikaları sınırlarla karşı karşıya kalmıştır. Bu sınırlar Komşuluk Politikası’nın revizyonlarıyla iyice görünür bir hal almıştır. Bu kapsamda makalenin amacı, normatif bir güç olan AB'nin, dış politika kapasitesinin ve kriz yönetimi potansiyelinin Arap Baharı tarafından nasıl zorlandığını analiz etmektir.
Arap Baharı, Avrupa Birliği (AB)’nin dış politikasında önemli kırılmalardan biri olmuştur. Bununla birlikte, Arap Baharı AB’nin dış politikasının önemli bileşenlerden biri olan kriz yönetiminde de bir kırılma noktasıdır. Normatif bir güç olarak konumlanan AB’nin Arap Baharı’nda ve sonrasında bölgesel krizleri çözme becerisi, kriz yönetimi kapasitesini de tartışmaya açmıştır. Ortak politikaları, bölgesel ortaklıkları, bütünleşme modeli ve demokratik koşulluluk yoluyla Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerini mobilize etmeye, sosyalleştirmeye çalışan ve bu ülkelere normatif vizyonlar sunmaya çabalayan AB, bu nitelikleriyle önemli bir uluslararası aktördür. Öte yandan, AB'nin bunu yapabilme kabiliyeti uluslararası politikada normatif bir güç olarak konumlandırılmasına dayanmaktadır. Burada öne çıkarılabilecek temel soru, AB'nin Arap Baharı'ndan sonra evrensel norm ve değerleri yansıtan bir ortaklık politikası ve kriz yönetimini sürdürmeye devam edip edemediğidir. Sert güç unsurları yerine diplomasi, bölgesel ve küresel diyalog ve iş birliğine dayanan uluslararası rolle AB, zamanla uluslararası güvenlik tehditleri ve insani güvenlik krizleri karşısındaki yetersizlikleriyle uluslararası alanda tartışmalı bir güç haline gelmiştir. Gerek kendi içindeki farklılaşma, ayrışma ve yeniden ulusallaşma süreçleri gerekse de kendi dışındaki yerel ve bölgesel dirençlerle uluslararası krizler normatif ve maddi açılardan AB’yi zorlar olmuştur. AB'nin Arap Baharı, Libya krizi, Suriye krizi gibi vakalarda normatif güç anlayışı ve Avrupa Komşuluk Politikası gibi bölgesel politikaları sınırlarla karşı karşıya kalmıştır. Bu sınırlar Komşuluk Politikası’nın revizyonlarıyla iyice görünür bir hal almıştır. Bu kapsamda makalenin amacı, normatif bir güç olan AB'nin, dış politika kapasitesinin ve kriz yönetimi potansiyelinin Arap Baharı tarafından nasıl zorlandığını analiz etmektir.
Alan : Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler
Dergi Türü : Uluslararası
Benzer Makaleler | Yazar | # |
---|
Makale | Yazar | # |
---|