Futbol, Osmanlı toplumuna girdiği ilk yıllarda bir muhalefet aracı olarak algılanıp yasaklanırken, İkinci Meşrutiyet’le beraber özgürlüğüne kavuşmuştur. Sonrasında İttihat ve Terakki döneminde, yükselen Türkçülük akımının bir temsil aracı haline gelen futbol, Erken Cumhuriyet döneminin spor politikasıyla da gerilimli bir ilişkiye girerek siyasetin müdahalesine sahne olmuştur. Futbol, sporun devlet idaresine geçtiği yıllarla Milli Küme uygulamasıyla ülke sathına yayılmaya başlamış, Demokrat Parti idaresiyle profesyonel bir statü kazanmıştır. 60’lı yıllarda Anadolu Sermayesi ve yatırımlarının gelişmesinin de etkisiyle ikinci ve üçüncü liglerin kurulması, Türkiye’de sporun futbolla özdeşleşmesinin koşullarını hazırlamış, bu durum ilerleyen yıllarda “Anadolu Kulüpçülüğü” olgusunu doğurmuştur. Özal dönemiyle beraber artık futbolun iktidarlar tarafından oy kaygısıyla kullanıldığı göze çarpmaktadır. Futbolun, 12 Eylül sonrası toplumsal ve politik meselelerde bir emniyet süpabı olarak araçsallaştırıldığı ve toplumsal siyasetin baskılandığı süreçte mevcut iktidarlar tarafından futbola özel bir önem atfedildiği göze çarpan bir olgu olarak görülmektedir. 90’lı yıllardan itibaren belediye başkanlarının futbola yönelik aşırı ilgisi yeni bir himayecilik türünün de göstergesi olmaktadır. 2011 yılındaki şike operasyonunun sonrasında futbol taraftarlarının organize protestolarının toplumsal harekete dönüşmesi, Türkiye’de futbol taraftarlığının baskın toplumsal “kimlik” lerden biri haline geldiğini de göstermektedir. Bu olay, sosyolojik sonuçları açısından, iktidar müdahalesinin yarattığı bir kimlik krizine dönüşmüş, devlet güçleriyle Fenerbahçe taraftarları arasında kutuplaşma yaratmıştır. Son tahlilde Türkiye’de futbolun doğuşundan bu yana, siyasetin müdahalesine sahne olduğu göze çarpmaktadır.
Alan : Eğitim Bilimleri; Filoloji; Güzel Sanatlar; Hukuk; İlahiyat; Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler; Spor Bilimleri
Dergi Türü : Uluslararası
Benzer Makaleler | Yazar | # |
---|
Makale | Yazar | # |
---|