Türkiye’de kentsel yoksulluk dinamikleri farklı dönemler boyunca değişim göstermiştir. Göç ve kentleşmenin ilk itici gücü 1950’lerde gerçekleşmiştir. 1960’lı ve 1970’li yıllarda, kentleşme süreci ve yoksulluk sadece devletin formal refah mekanizmalarıyla değil, aynı zamanda akrabalık ve/veya hemşerilik dayanışması ağlarıyla desteklenen enformel mekanizmalarla ele alınmıştır. Bu enformel mekanizmalar, kent yoksullarının enformel işgücü piyasasına katılımına ve yeni kamu arazileri üzerinde yerleşmelerine imkân tanımıştır. 1980’lerde de enformel mekanizmalar etkinliklerini korumuş ve yoksulluk sürekli bir nitelik kazanmamıştır. 1990’lı yıllardan itibaren, enformel mekanizmaların temelini oluşturan unsurların geçerliliğini kaybetmesi ile Türkiye’de kentsel bağlamda yoksulluğun nitelikleri değişmeye başlamıştır. Enformel arsa ve işgücü piyasasındaki imkânlar büyük ölçüde sınırlanmıştır. Bu değişimler; toplumsal dışlanma, ekonomik ve sosyal yaşamla bütünleşememe riskinin artışı, yoksullukla başetmenin zorlaşması gibi durumlarla kavramlaştırılan yeni bir yoksulluk türünün ortaya çıkışını göstermektedir. Aynı zamanda yeni yoksulluğa ilişkin bu tür dinamikler bizlere Türkiye’nin geleneksel refah rejiminin çözülüşünü göstermekte ve bu süreç ülkemizin toplumsal bütünleşme imkânlarını büyük ölçüde ortadan kaldırmaktadır.
Benzer Makaleler | Yazar | # |
---|
Makale | Yazar | # |
---|