Arap Baharı’nın Ortadoğu’da çok önemli bir değişim sürecini başlattığı inkâr edilemez. Ancak bu değişimin kısa bir süre içinde demokratik bir dönüşüme yol açması ve Batılı anlamda demokrasilerin gelişmesine katkı sağlamasını beklemek oldukça zordur. Baskıcı ve totaliter rejimlerden demokratik rejimlere geçiş, bir ayaklanma veya bir devrimle kısa bir süre içinde olabilecek bir durum değil. Demokrasi, bir rejimin kabullenmesinden ziyade demokratik bir kültüre sahip olmayı gerektiren bir olgudur. Ayrıca Arap Baharı zincirine dâhil olan ülkelerin etnik ve dini yapılanmaları birbirinden çok farklıdır. Kimi ülkelerde etnik ve dini talepler, demokrasi ve demokratik taleplerden önce gelmektedir. Örneğin Suriye’de, daha yakın zamana kadar kimliği bile olmayıp vatandaş kategorisinde yer almayan Kürtlerin en önemli önceliği ulusal varlıklarının tanınması ve yönetimde pay sahibi olmak iken, Sünnilerin temel amacı Şii diktatörlüğe son verip kendilerinin yönetimde olacağı bir çoğunluk rejiminin kurulmasıdır. Suriye’deki Hıristiyanların en büyük korkusu Esat rejiminin yıkılmasının ardında iktidarı devralacak Sünni çoğunluğun Hıristiyan azınlığa yaşam tanımamasıdır. Çünkü bizler her çoğunluk rejiminin demokratik bir rejim olmadığını çok iyi biliyoruz.
Journal Type : Uluslararası
Relevant Articles | Author | # |
---|
Article | Author | # |
---|