Allah, ilim sahiplerini övmüş, onları kendisiyle ve meleklerle birlikte kendi ilahlığına şahitlik etmek gibi yüce bir makama koymuştur. İlim sahiplerinden bir kısmı bu büyük ikram karşısında şükür ile minnet duyarken bir kısmı kendisine ikram edilen bu lütfu nefsinden bilerek kibirlenmiştir. Böylece ilmiyle kibirlenen âlim tekebbüre kapılarak mütekebbirlerden olmuştur. Bundan kaynaklı olarak içinde bulunduğu şartlar ve imkânlar neticesinde kimi zaman perdelenmek suretiyle hikmetten nasipsiz bırakılmak, kimi zaman da nefsine uyup azgınlaşmak suretiyle hakikati görmekten mahrum kalabilmiştir. İnsanın kendisini biricik ve eşsiz görmesi kibir kavramıyla ifade edilmiş, bir kimsenin kibirlenmesine tekebbür, kibirlenen kimselere de mütekebbir denmiştir. Kibir tasavvufun en önemli konularından biri olan nefsin temel hususiyetlerinden biri sayıldığı için sûfîlerin dikkatini çekmiş, müellif sûfîlerin bir kısmı teliflerinde kibir ve türevlerini ele almıştır. Bunlardan biri Hâris el-Muhâsibî’dir. Bu çalışmada Muhâsibî’nin er-Riâye adlı eseri temel alınmak kaydıyla kısmen diğer tasavvuf teorisyenlerinin düşüncelerinden de istifade edilerek ilmiyle kibirlenen kimseyi ifade eden mütekebbir âlim prototipi üzerinde durulmuştur.
Relevant Articles | Author | # |
---|
Article | Author | # |
---|