Edebiyat ile toplum arasında koparılamaz bir ilişki vardır ve bu ilişki sanat eleştirisi açısından oldukça önemlidir. Çünkü edebiyat eserleri ortaya çıktığı toplumun yaşantısını yansıtma potansiyeline sahiptir. Bu edebiyat açısından oldukça önemli bir ayrıcalıktır. Edebiyat eserlerinden siyasetten sanata, ekonomiden kültüre ortaya çıktığı toplumun düşünce dünyasına dair muteber ipuçları edinmek mümkündür. Bu nedenle edebiyatın edebi bilginin yanı sıra yaşantı bilgisi de içerdiği söylenir. Söz konusu olan romanlar, öyküler ya da tiyatro oyunları ise, dramatik yapıları ve karakter tasarımları ile ortaya çıktığı toplumun bütün yaşantısını ve bu yaşantı yoluyla biçimlenen düşünce dünyasını okuyucunun gözleri önüne serebilir. Bu özellikle klasik edebiyatın oldukça tipik bir özelliğidir. Bu konuda Shakespeare’den Zola’ya, Balzac’tan Tolstoy’a birçok örnek de verilebilir. Shakespeare’nin eserlerinde Elizabeth dönemini, Zola’nın ve Balzac’ın eserlerinde Napolyon sonrası Fransa’nın toplumsal yaşantısını ve Tolstoy’da 1850’ler sonrası feodalizmden kapitalizme doğru evrilen Rusya’yı görmek mümkündür. Fydor M. Dostoytevski ve Anton Çehov gibi Rus yazarların romanları, öyküleri ve tiyatro oyunları bu gözle değerlendirildiğinde, bu eserlerin Rus yaşantısından ve bu yaşantının şekillendirdiği Rus düşünce dünyasından izler taşıdığı görülecektir. Bu yazarlar Rusya’nın feodalizmden kapitalizme doğru evrildiği bir dönemde yaşamıştır. Bu dönem 1850’lerde başlar ve neredeyse 20. Yüzyılın başlarına kadar devam eder. Bu nedenle Rusya’nın bu dönemini anlamak için sözü edilen yazarları ve eserlerini incelemek yararlı olabilir. Bu makalenin konusu da Rus yaşantısının ve düşünce dünyasının Türk sinemasındaki izleridir özellikle son dönem Türk yönetmenleri arasında yer alan Zeki Demirkubuz’un ve Nuri Bilge Ceylan’ın filmlerindeki yansımasıdır. Sözü edilen yönetmenlerin neredeyse bütün filmlerinde bu yazarların etkilerini görmek mümkündür. Yönetmenlerinin Dostoyevski’den ve Çehov’dan esinlenerek yaptıkları birçok filmi vardır. Demirkubuz’un C Blok (1994), Masumiyet (1997), Üçüncü Sayfa (1999), İtiraf (2001), Yazgı (2001), Bekleme Odası (2003), Kader (2006), Kıskanmak (2009), Bulantı (2015), Kor (2016) gibi filmlerinin Dostoyevski’den, Ceylan’ın Koza (1995), Kasaba (1997), Mayıs Sıkıntısı (1999), Uzak (2002), İklimler (2006), Üç Maymun (2008), Bir Zamanlar Anadolu’da (2011) ve Ahlat Ağacı (2018) gibi filmlerinin ise Çehov’dan izler taşıdığı görülmektedir. Bunların bazılarını uyarlama olarak adlandırmak da mümkündür. Tabii ki bu filmlerin tamamen bu yazarlardan etkilenerek yapıldığı söylenemez. Ayrıca bu çalışma kapsamında bu filmlerin tümünü bu gözle eleştirmek de mümkün değildir. Makalenin sorununu, amaçlı örneklem yoluyla seçilen Yeraltı ve Kış Uykusu filmlerine Rus yaşantısının ve düşüncesinin nasıl yansıdığı sorusu oluşturmaktadır. Demirkubuz’un Yeraltı (2012) filmi Fydor M. Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar (1864) romanından Ceylan’ın Kış Uykusu (2014) filmi ise Anton Çehov’un Karım ve İyi İnsanlar (1882) öykülerinden esinlenme ya da uyarlamadır. Sözü edilen roman ve öyküler 1850 sonrası Rusya’nın dönüşüm döneminde yazılmıştır. Bu nedenle öncelikle, tarihsel bir incelemeyle iki yazarın ve ilgili eserlerinin Rus yaşantısı ve düşünce dünyasına dair söylediklerinin sonrasında ise öykü ve karakter analizi ile bu yaşantının ve düşünce dünyasının ilgili filmlere nasıl yansıtıldığının ortaya çıkarılması amaçlanmaktadır. Kısaca ilk olarak sözü edilen yazarların da şahit olduğu Rusya’daki dönüşüm dönemi anlatılacak ikinci olarak Dostoyevski’de ve Çehov’da yansımasını bulan ve sözü edilen dönüşüm döneminin şekillendirdiği düşünce dünyası üzerinde durulacak ve son olarak da bu düşünce dünyasının sözü edilen yazarlar ve eserleri yoluyla Yer Altı ve Kış Uykusu filmlerine nasıl yansıdığı ortaya çıkarılmaya çalışılacaktır. Bu ortaya çıktığında 2000 yıllar sonrası Türk sinemasının genel düşünsel eğilimini anlamak mümkün olacaktır. Çünkü Demirkubuz ve Ceylan kendisinden sonra gelen birçok Türk yönetmeni etkilemiştir. Nitel bir çalışma olan bu bildiride veriler literatür taraması yoluyla elde edilmiştir.
There is an inseparable relationship between literature and society, and this relationship is very important in terms of art criticism. Because literary works have the potential to reflect the life of the society in which they appear. This is a very important privilege in literature. From literary works, from politics to art, from economics to culture, it is possible to obtain clear clues about the world of society in which it emerges. It is said that literature, in addition to literary knowledge, also contains life knowledge. The novel, stories, or theatrical games in question can show the whole life of the society in which they appear with their dramatic structures and character designs, and the world of thought formed through this life, in front of the reader’s eyes. This is
Alan : Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler
Dergi Türü : Uluslararası
Benzer Makaleler | Yazar | # |
---|
Makale | Yazar | # |
---|