Kullanım Kılavuzu
Neden sadece 3 sonuç görüntüleyebiliyorum?
Sadece üye olan kurumların ağından bağlandığınız da tüm sonuçları görüntüleyebilirsiniz. Üye olmayan kurumlar için kurum yetkililerinin başvurması durumunda 1 aylık ücretsiz deneme sürümü açmaktayız.
Benim olmayan çok sonuç geliyor?
Birçok kaynakça da atıflar "Soyad, İ" olarak gösterildiği için özellikle Soyad ve isminin baş harfi aynı olan akademisyenlerin atıfları zaman zaman karışabilmektedir. Bu sorun tüm dünyadaki atıf dizinlerinin sıkça karşılaştığı bir sorundur.
Sadece ilgili makaleme yapılan atıfları nasıl görebilirim?
Makalenizin ismini arattıktan sonra detaylar kısmına bastığınız anda seçtiğiniz makaleye yapılan atıfları görebilirsiniz.
 ASOS INDEKS
  Atıf Sayısı 1
 Görüntüleme 6
LAʽLİZÂDE ABDÜLBÂKİ’NİN MÜRŞİD ANLAYIŞI
2020
Dergi:  
Edebali İslamiyat Dergisi
Yazar:  
Özet:

- İrşâd eden, yol gösteren kâmil insan manasına gelen mürşid, tasavvufî eğitimde önemli bir yere sahiptir. Sûfilere göre mürşidsiz manevi eğitim olmaz. Mürşidsiz manevi eğitimin faydası da olmaz. Tasavvufî eğitimin gayesi olan hakikate de mürşidsiz ulaşılamaz. O halde mürşid nasıl olmalıdır? Hangi vasıflara sahip olmalıdır? Sûfiler bu konuda değişik görüşler ortaya koymuşlardır. XVI. yüzyılın son çeyreğinde ve XVII. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı Devleti’nde yaşamış Melâmî meşrep, aynı zamanda Nakşî bir Türk mutasavvıfı olan Laʽlîzâde Abdülbâkî’ye göre, hakiki mürşid, hem insan-ı kâmil olmalıdır hem de zamanın kutb-u a’zamı olmalıdır. Laʽlîzâde Abdülbâkî’nin bu düşüncesi değerlendirildiğinde, onun Bayramî-Melâmilerinin ve İbnü’l-Arabi’nin mürşid anlayışından etkilendiği görülmektedir. Bu bağlamda onun mürşid anlayışının Vahdet-i Vücud ve Ricalü’l-Gayb anlayışına dayandığı ifade edilebilir. Giriş Gönderilen peygamberlerin amacı sadece getirdikleri şeriatı ümmetlerine tebliğ etmek değildir. Aynı zamanda bu hükümleri yaşayarak ve izah ederek de ümmetlerine öğretmektir. Onların bu vazifeleri kalbi ve bâtıni hükümler içinde geçerlidir. Özellikle kalbî ve ruhî eğitimleri söz konusu olduğunda peygamberlerin manevi rehberlikleri kaçınılmazdır.             Konuyu bu açıdan değerlendiren mutasavvıflar da seyr ü sülûka tâbi olan bir müridin, kesinlikle kâmil bir mürşide bağlanması gerektiğini ifade etmişlerdir. Onlara göre tasavvufî eğitim teorikten ziyade pratiğe ait bir hâl ilmi olduğundan mürşidsiz yol almak ve sonuca ulaşmak mümkün değildir. Böyle bir manevî eğitime tabi olmak isteyen müridin de ilk yapması gereken yolun adap ve erkânını bilen ehil bir mürşide intisap etmektir.             Ancak burada ortaya çıkan bazı problemler vardır. Müridin manevi eğitimi için bir mürşide ihtiyaç olmakla birlikte, bu mürşid hangi aşamada ya da hangi aşamadan sonra gereklidir? Bu mürşidin özellikleri nelerdir? Bu mürşid nasıl bir mürşid olmalıdır? Tasavvufî gelenekte bu soruların cevapları ana hatlarıyla belli olmakla birlikte birçok mutasavvıf kendine göre bir mürşid anlayışı geliştirerek bu sorulara cevaplar aramışlardır. Bu sorulara kendine göre cevaplar verenlerden biri de Laʽlîzâde Abdülbâkî’dir ( ö. 1087/1676).  Laʽlîzâde Abdülbâkî, XVI. yüzyılın son çeyreğinde ve XVII. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı Devleti’nde yaşamış Melâmî meşrep, aynı zamanda Nakşî bir Türk mutasavvıfdır. Ona göre, hakiki mürşid, insan-ı kâmil mertebesini temsil eden, külli iradenin ve nur-u Muhammediye’ nin mazharı ve ricalü’l-gayb hiyerarşisinintepesinde olduğu varsayılan ve peygamberimizin (sav) manevi otoritesinin temsilci olarak kabul edilen kişidir. Laʽlîzâde Abdülbâkî, birçok mürşidin olabileceğini, ama bütün bu mürşidlerin, mürşidlerin mürşidi olarak kabul edilen ve yukarıda sayılan vasıflara haiz bir mürşide tabi olduklarını ve ondan feyiz aldıklarını belirtir.             Biz bu çalışmamızda Laʽlîzâde Abdülbâkî’nin bu mürşid anlayışını detaylı olarak izah ederek, onun mürşid konusundaki görüşlerinin tasavvufî gelenekte nereye tekabül ettiğini göstermeye çalışacağız.   Alt Başlıklar 1. İSLAM TASAVVUFUNDA MÜRŞİD ANLAYIŞI 2. LAʽLİZÂDE ABDÜLBÂKİ’YE GÖRE MÜRŞİD ANLAYIŞI 2. 1. İbnü’l-Arabi’ye Göre İnsan-ı Kâmil 2. 2. Laʽlîzâde Abdülbâkî’ye Göre İnsan-ı Kâmil Sonuç Yukarıda anlatılanların neticesinde Laʽlîzâde Abdülbâkî’nin mürşid anlayışının Vahdet-i vücud ve ricalü’l-gayb anlayışına dayandığı söylenebilir. Laʽlîzâde Abdülbâkî’ye göre, hakiki mürşid; insan-ı kâmil mertebesini temsil eden, bütün esma-i ilâhiyyenin ve varlık mertebelerinin ikincisi olarak kabul edilen taayyün-i evvel mertebesinin, yani Hakikat-ı Muhammediyye’nin mazhârı, ricalü’l gayb hiyararşisinintepesinde olduğu varsayılan ve Aktabu’l-kutup olarak isimlendirilen ve Allah’ın yeryüzündeki halifesi olup yaşadığı dönemde peygamberlik vazifesinin manevi temsilcisi olarak kabul edilen kişidir. Laʽlîzâde Abdülbâkî’ye göre bu makam, her dönemde sadece bir kişi tarafından temsil edilir. Laʽlîzâde Abdülbâkî, mürşitlik vasfına sahip birçok kişinin olabileceğini, hatta mevcut olduğunu, ancak bunların, hakiki mürşidlik makamında olmadıklarını ifade eder. Ona göre, bütün herkes ve bütün mürşidler, bu kişiden feyiz alırlar. Bu kişiler, peygamberin varisi olduklarından dolayı, onlardan feyiz almayan, ona intisâb etmeyen kişiler tam olarak vuslata eremezler. Onlar aynı zamanda Allah’ın yeryüzündeki manevi tasarrufunun merkezi hükmündedirler. Laʽlîzâde Abdülbâkî’nin mürşid-i kâmil hakkındaki görüşlerinin Bayramî-Melâmiliği ve İbnü’l-Arabi’nin bu konudaki görüşleri ile paralellik gösterdiği ve onlardan etkilendiği ifade edilebilir. Ancak Laʽlîzâde Abdülbâkî’nin kâmil insanı temsil eden mürşid anlayışında dikkat edilmesi gereken önemli bir husus vardır. Mürşid-i kâmile takdir edilen sınırın korunması elzemdir. Mürşidin kemaline olan inanç, ona duyulan muhabbetin neticesidir. Bu da fayda verme ve faydalanmaya sebeptir. Bir mürşidi, diğer mürşidlerden üstün görmek kabul edilebilir. Ancak mürşidi, şeriatta üstünlüğü bildirilen peygamber ve sahabiden daha üstün görmek veya insanüstü bir değer vermek, muhabbette aşırıya gitmek demektir. Şia, ehl-i beyte duyduğu aşırı sevgi yüzünden harap olmuş, Hıristiyanlar, Hz. İsa’ya (as) duydukları aşırı sevgi yüzünden ona “Allah’ın oğlu” demişler ve ebedi hüsrana uğramışlardır. Bu açıdan sınırın aşılmaması, ehl-i sünnet çizgisinin dışına çıkılmaması açısından oldukça önemlidir.

Anahtar Kelimeler:

Atıf Yapanlar
Dikkat!
Yayınların atıflarını görmek için Sobiad'a Üye Bir Üniversite Ağından erişim sağlamalısınız. Kurumuzun Sobiad'a üye olması için Kütüphane ve Dokümantasyon Daire Başkanlığı ile iletişim kurabilirsiniz.
Kampüs Dışı Erişim
Eğer Sobiad Abonesi bir kuruma bağlıysanız kurum dışı erişim için Giriş Yap Panelini kullanabilirsiniz. Kurumsal E-Mail adresiniz ile kolayca üye olup giriş yapabilirsiniz.
Benzer Makaleler












Edebali İslamiyat Dergisi

Dergi Türü :   Uluslararası

Edebali İslamiyat Dergisi