Bu çalışmanın amacı, iki savaş arası dönemde Doğu Asya’da ABD’nin liderliğinde Washington Sistemi’yle kurulan statükonun Japonya’nın girişimleriyle test edilmesi sürecini caydırıcılık perspektifinden değerlendirmektir. Caydırıcılık, kazanç/maliyet hesabına dayanmaktadır. Statükoya meydan okumanın maliyeti potansiyel kazanca göre daha fazla ise meydan okuma niyetinde olan devlet statükoyu tercih edecektir. Bu noktada caydırıcılığın başarıyla işlemesi ve statükonun sürdürülmesi için belirleyici olan iki temel kriter statükocu devletlerin sahip olduğu cezalandırma kapasitesinin inanılırlığı ve aktörlerin statükodan memnuniyetidir. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Doğu Asya bölgesel sisteminde meydana gelen güç asimetrisindeki değişim, Çin İmparatorluğu’nun düşüşü, Japonya’nın yükselişi ve bölge devletlerinin Batılı uluslararası ilişkiler sistemine girmesiyle sonuçlanmıştır. Ancak I. Dünya Savaşı sonrasında ABD’nin önderliğinde kurulan Washington Sistemi bölgede statükodan memnuniyetsiz bir Japonya ortaya çıkarmıştır. Sahip olduğu materyal yetenekler arttıkça Japonya, Washington Sistemi’ni sarsacak adımlar atmaya başlamıştır. ABD’nin iki savaş arası dönemde yeniden yalnızcılık politikası benimsemesi sebebiyle bu adımlara verdiği pasif yanıtlar, Japonya’nın gözünde ABD’yi misilleme yeteneğini sahip ama misilleme yapma niyeti olmayan bir statükocu devlet olarak konumlandırmıştır. Bu çalışma, ABD ve Japonya arasında savaşı başlatan Pearl Harbor saldırısına giden süreçte caydırıcılığın başarısızlığının temel nedenlerinin Japonya’nın statükodan memnuniyetsizliği ve Japonya’nın Amerikan inanılırlığına ilişkin sahip olduğu yanlış algı kalıpları olduğunu göstermektedir. Sonuç olarak savaş, Japonya’nın gözünde kabul edilemez maliyetlerine rağmen daha kazançlı bir seçenek haline gelmiş ve caydırıcılık başarısız olmuştur.
Benzer Makaleler | Yazar | # |
---|
Makale | Yazar | # |
---|