Modern İran Tarihinde bu ülkede yaşayan azınlık durumundaki çeşitli unsurların ulus devlet inşası sürecindeki durumları yaygın bir tartışma ve araştırma konusu olagelmiştir. Başta Türkler ve Araplar olmak üzere Kürt, Beluç ve Lor gibi çeşitli toplulukların yaşadığı İran coğrafyasında 20. yüzyılın başlarına kadar ‘’Memaliki Mahruse’’ şeklinde ifade edilen ve bir tür eyalet sistemi biçimine sahip olan bir idare sistemi hakimdi. Bu sistem içerisinde her topluluk kendi kültürel varlığını korumakta ve idame ettirmekteydi. Rıza Şah dönemiyle birlikte fikri temeli özellikle meşrutiyet sonrası dönemle birlikte atılmaya başlamış olan ulus inşası, tasarım sürecinden uygulama sürecine konulmuştur. Fikri arka planı önceki dönemlerde atılmaya başlanmış olsa da keskin bir geçiş dönemi olarak nitelendirilebilecek bu dönemde tasarlanan örnek kimlik karşısında ‘’öteki’’nin tanımlanması birçok tartışma ve sorunu da beraberinde getirmiştir. Çevirisini yaptığımız bu makalede, söz konusu ulus inşa sürecinde öne çıkan İran milliyetçiliğinin önemli fikri önderlerinden bazılarının kaleme aldığı yazılar çerçevesinde İran milliyetçilik düşüncesinde ‘’öteki’’ konumuna itilen Türklerin durumu mercek altına alınmaktadır. Bu dönemde ‘’Aryan Milliyetçiliği’’ ve ‘’Fars Dili’’ ekseninde inşa edilmek istenen İran ulusal kimliği, içerik olarak özellikle İslam öncesi İran tarihini sahiplenirken İslami dönem ise çeşitli açılardan sorgulamaya tabi tutulmuştur. Bu bağlamda özellikle İran’ın son bin yıllık tarihi döneminde idari ve askeri açıdan baskın konumda bulunan Türkler, ülkenin geri kalmışlığının da müsebbipleri olarak öne çıkarıldılar. İran milliyetçileri tarafından ideolojik kaygılarla ve indirgemeci bir anlayışla ele alınan bu mesele özellikle I. Dünya Savaşı ve sonrasında bölgede yaşanan çeşitli gelişmeler neticesinde varoluşsal bir sorun olarak telakki edildi. Bu açıdan Osmanlı’nın son dönemlerinde İttihat ve Terakki’nin bölgedeki faaliyetleri ve yine Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Rusya’dan bağımsızlığını kazanması gibi hadiseler İran milliyetçilerini endişelendirmekte ve onları bu iki siyasi yapı karşısında İran’ın bütünlüğünü koruma kaygısıyla yeni argümanlar üretmeye sevk etmekteydi. Bu çerçevede İran milliyetçilerinin konuya yaklaşımları görmezden gelme ve asimile etme yönünde bir anlayışa dayanmaktaydı. Onlara göre İran’daki Türklerin Türkiye ve Azerbaycan Cumhuriyeti Türkleriyle bağları bulunmuyordu. Türk dili ise İran’a sonradan yağmacılar tarafından dayatılmıştı. Artık her şey aslına rücu etmeli ve Fars dili ve Aryan medeniyeti yeniden bu topraklarda yaygınlaştırılmalıydı. Bu ve buna benzer fikirler İran milliyetçileri tarafından ‘’Ayendeh’’, ‘’İranşehr’’, ‘’Kaveh’’ ve ‘’Name-i Ferengistan’’ gibi dergilerde sürekli bir biçimde işlenen konular arasındaydı. Nasır Sıdkî’nin sorumlu yazarlığında Tebriz Üniversitesi öğretim üyeleri tarafından kaleme alınan bu çalışma İran milliyetçisi aydınların Türk, Türklük ve Azerbaycan’da Türk dili gibi meselelere olan yaklaşımlarını ele almakta ve yine sahip oldukları yaklaşımın gerekçelerine dair tespitler ortaya konulmaktadır. Buna göre Osmanlı’nın bölgedeki faaliyetleri ve Azerbaycan Cumhuriyeti’nin kurulması İran milliyetçilerinin İran Azerbaycan’ına karşı hassas bir yaklaşıma sahip olmalarına yol açmıştır.
Relevant Articles | Author | # |
---|
Article | Author | # |
---|