Sahâbe, Hz. Peygamber’le görüşen ve İslam’ın iki temel kaynağını bizzat ondan öğrenerek sonraki nesillere aktaran rivâyet zincirinin ilk ve en önemli halkasını oluşturmaktadır. Bu çalışmada sahâbenin tanımı ve adâleti konusundaki görüş ve tartışmalar bağlamında Büsr b. Ebû Ertât’ın durumu incelenmiştir. “Nebî (sas) hayatta iken O’nu müslüman olarak gören ve müslüman olarak vefat eden kimse” şeklindeki sahâbe tanımının her ne kadar genel kabul görmüş olduğu ifade edilse de usûl âlimlerinin Hz. Peygamber’le bir müddet birliktelik geçirmeden her görenin sahâbî olarak kabul edilemeyeceği görüşü de önem arzetmektedir. Bir hadis terimi olarak Adâlet kavramı, râvinin güvenilir, doğru sözlü olması ve itibarını zedeleyecek söz ve davranışlardan uzak durması (mürûet) gibi durumları ifade etmek için kullanılmaktadır. Dolayısıyla bir hadisin sıhhatinin tespitinde ilk şart râvisinin adâlet sahibi olması gerektiğidir. Ehl-i sünnet âlimlerinin çoğunluğuna göre sahâbenin tamamı -Hz. Peygamber adına bilerek yalan söylemekten uzak olmalarından hareketle- âdil olarak kabul edilmekte ve dolayısıyla onlar adâletleri yönünden herhangi bir araştırmaya tabi tutulmamaktadır. Bununla birlikte bazı âlimler bu çalışmada da ele alınan Büsr b. Ebû Ertât örneğinde olduğu gibi bazı sahâbilerin kabul edilemeyecek tutum ve davranışları sebebiyle tamamının adâlet vasfına sahip olduğunu söylemenin doğru olamayacağını savunmaktadır. Çalışmada bu tartışmalar dikkate alınarak sahâbenin ve diğer râvilerin adâletinin sınırlarının neler olduğu üzerinde durulmuştur. Çalışmanın ana konusu olan Büsr b. Ebû Ertât, küçük yaşta Hz. Peygamber’i görmüş, O’ndan iki rivâyette bulunmuş bundan dolayı da sahâbe olarak kabul edilmiş bir şahsiyettir. Savaş durumunda hırsızın elinin kesilemeyeceği ile ilgili naklettiği rivâyet ise had cezasının geçici olarak uygulanmaması hususunda fakihlerin görüşlerine delil teşkil etmiştir. Fakat sonraki dönemlerde Büsr asla kabul edilemeyecek işler yapmış ve bu noktada tartışılan bir kişi olmuş ve ismi örnek gösterilerek, sahâbe tanımı ve adâlet anlayışına itiraz edilmiştir. Bundan dolayı çalışmada Büsr b. Ebû Ertât özellikle tercih edilmiştir. Çalışmada, öne çıkan sahâbe tanımları ve adâlet anlayışı ile ilgili görüşlere yer verilerek, Büsr’ün sahâbilik durumu ve yapmış olduğu davranışlar adâlet vasfı çerçevesinde değerlendirilmiştir.
Sahâbe, Hz. Peygamber’le görüşen ve İslam’ın iki temel kaynağını bizzat ondan öğrenerek sonraki nesillere aktaran rivâyet zincirinin ilk ve en önemli halkasını oluşturmaktadır. Bu çalışmada sahâbenin tanımı ve adâleti konusundaki görüş ve tartışmalar bağlamında Büsr b. Ebû Ertât’ın durumu incelenmiştir. “Nebî (sas) hayatta iken O’nu müslüman olarak gören ve müslüman olarak vefat eden kimse” şeklindeki sahâbe tanımının her ne kadar genel kabul görmüş olduğu ifade edilse de usûl âlimlerinin Hz. Peygamber’le bir müddet birliktelik geçirmeden her görenin sahâbî olarak kabul edilemeyeceği görüşü de önem arzetmektedir. Bir hadis terimi olarak Adâlet kavramı, râvinin güvenilir, doğru sözlü olması ve itibarını zedeleyecek söz ve davranışlardan uzak durması (mürûet) gibi durumları ifade etmek için kullanılmaktadır. Dolayısıyla bir hadisin sıhhatinin tespitinde ilk şart râvisinin adâlet sahibi olması gerektiğidir. Ehl-i sünnet âlimlerinin çoğunluğuna göre sahâbenin tamamı -Hz. Peygamber adına bilerek yalan söylemekten uzak olmalarından hareketle- âdil olarak kabul edilmekte ve dolayısıyla onlar adâletleri yönünden herhangi bir araştırmaya tabi tutulmamaktadır. Bununla birlikte bazı âlimler bu çalışmada da ele alınan Büsr b. Ebû Ertât örneğinde olduğu gibi bazı sahâbilerin kabul edilemeyecek tutum ve davranışları sebebiyle tamamının adâlet vasfına sahip olduğunu söylemenin doğru olamayacağını savunmaktadır. Çalışmada bu tartışmalar dikkate alınarak sahâbenin ve diğer râvilerin adâletinin sınırlarının neler olduğu üzerinde durulmuştur. Çalışmanın ana konusu olan Büsr b. Ebû Ertât, küçük yaşta Hz. Peygamber’i görmüş, O’ndan iki rivâyette bulunmuş bundan dolayı da sahâbe olarak kabul edilmiş bir şahsiyettir. Savaş durumunda hırsızın elinin kesilemeyeceği ile ilgili naklettiği rivâyet ise had cezasının geçici olarak uygulanmaması hususunda fakihlerin görüşlerine delil teşkil etmiştir. Fakat sonraki dönemlerde Büsr asla kabul edilemeyecek işler yapmış ve bu noktada tartışılan bir kişi olmuş ve ismi örnek gösterilerek, sahâbe tanımı ve adâlet anlayışına itiraz edilmiştir. Bundan dolayı çalışmada Büsr b. Ebû Ertât özellikle tercih edilmiştir. Çalışmada, öne çıkan sahâbe tanımları ve adâlet anlayışı ile ilgili görüşlere yer verilerek, Büsr’ün sahâbilik durumu ve yapmış olduğu davranışlar adâlet vasfı çerçevesinde değerlendirilmiştir.
Alan : Güzel Sanatlar; İlahiyat; Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler
Dergi Türü : Uluslararası
Benzer Makaleler | Yazar | # |
---|
Makale | Yazar | # |
---|