Kullanım Kılavuzu
Neden sadece 3 sonuç görüntüleyebiliyorum?
Sadece üye olan kurumların ağından bağlandığınız da tüm sonuçları görüntüleyebilirsiniz. Üye olmayan kurumlar için kurum yetkililerinin başvurması durumunda 1 aylık ücretsiz deneme sürümü açmaktayız.
Benim olmayan çok sonuç geliyor?
Birçok kaynakça da atıflar "Soyad, İ" olarak gösterildiği için özellikle Soyad ve isminin baş harfi aynı olan akademisyenlerin atıfları zaman zaman karışabilmektedir. Bu sorun tüm dünyadaki atıf dizinlerinin sıkça karşılaştığı bir sorundur.
Sadece ilgili makaleme yapılan atıfları nasıl görebilirim?
Makalenizin ismini arattıktan sonra detaylar kısmına bastığınız anda seçtiğiniz makaleye yapılan atıfları görebilirsiniz.
 Görüntüleme 20
Hangi Dine İnanmaya Hakkım Var? İnanma İradesi Üzerine Bir Sorgulama
2022
Dergi:  
Cumhuriyet İlahiyat Dergisi
Yazar:  
Özet:

İnanç ahlakı, dini inançlar da dahil olmak üzere hangi inançları benimsemenin meşru olduğuna dair bir soruşturmayı içerir. Böyle bir soruşturmada belirlenen ölçüt her ne olursa, bu ölçütü sağlamayan bir inancı benimsemek doğru görülmez ve etik ihlali olarak kabul edilir. Şüphesiz bu konuda akla gelen ilk isimlerden biri İngiliz matematikçi W. K. Clifford’dır (ö. 1879). Clifford “İnanç Ahlakı” adını verdiği meşhur makalesinde “yeterli delili” ölçüt olarak belirler. Buna göre yeterli delil şartını sağlayan inançlara inanma hakkı varken, bu şartı sağlamayan inançları benimsemek “her zaman, her yerde ve herkes için yanlıştır”. Clifford’ın delil merkezli bu argümanı, teizm aleyhine katı delilci itirazın en sık başvurduğu referanslardan biri haline gelir. Bu itirazda teist, Tanrı varlığı lehine yeterli delili olmadığı halde inancını askıya almak yerine inanmayı tercih ederek yanlış yapmakla veya inanç ahlakının gereklerini yerine getirmemekle suçlanır. Diğer taraftan zamanla bu argümanın inançların çeşitliliği karşısında işlevsel olmadığı da ortaya çıkar. Bu bağlamda inanç ahlakının ne olacağına ilişkin farklı öneriler sunulur. Bunlardan biri pragmatizmin kurucu isimleri arasında yer alan Amerikalı filozof William James’e (ö. 1810) aittir. James “İnanma İradesi” başlıklı çalışmasında Clifford’ı karşısına alarak inançlar arasında nitelik bakımından bir ayrım yapar. James’e göre, Clifford bütün inançlar için delil şartını aramakla hatalıdır. Zira başta dini inançlar olmak üzere insanın tutkusal doğasıyla ilgili inançların zaten delillendirilmesi olanaklı değildir. James bu ayrımın ardından dini inançlar için yeni bir ölçüt önerir: bir dini inanç canlı-ölü, zorunlu-kaçınılabilir, önemli ve önemsiz olabilir. Eğer dini inanç bu nitelik çiftlerinden canlı, zorunlu ve önemli niteliklerine sahipse bu inancı askıya almak yerine ona inanma cesaretini göstermek gerekir. Diğer bir deyişle söz konusu ölçütleri sağlayan bir dini inancı benimsemek, her zaman, her yerde ve herkes için meşrudur. Clifford’ın katı tavrı karşısında James’in önerisi genellikle güçlü bir karşı meydan okuma veya dini inançların bir savunusu olarak değerli bulunur. Ancak bunun yanında bu argümanın da eleştiriye açık yönleri vardır. Bunlardan biri inanma iradesi argümanının çelişen dini inançları aynı anda geçerli sayması veya başka bir deyişle dini çeşitlilik meselesiyle karşı karşıya kalmasıdır. Örneğin J. Hick’e göre, her ne kadar James istemese de bu argüman kaçınılmaz olarak dini çoğulculukla sonuçlanır. S. F. Aikin ise Hick’in aksine inanma iradesinin dini çoğulculukla sonuçlanmadığını iddia eder. Argümanın pragmatizmle ilişkisine dikkat çeken Aikin’e göre James dini inançları belirsizleştirip, onları hakikatle ilgili birer iddia olmaktan çıkarmıştır. Dolayısıyla ortada klasik anlamda bir çelişki yoktur. Peki itirazlardan hangisi geçerlidir? İnanma iradesi argümanı aynı anda birden fazla dini inancı meşrulaştırarak dini çoğulculukla mı sonuçlanmakta yoksa dini inançları değersizleştirerek bütünüyle pragmatik bir öneride mi bulunmaktadır? İnanma iradesine göre hangi dine inanmaya hakkım vardır? Bu makalenin amacı bahsi geçen soruya bir cevap vermektir. Makalede mevcut değerlendirmelerden farklı olarak argümanın genelde yapıldığı gibi pragmatizmle değil James’in bilgi teorisi olan radikal deneyimcilikle yakından ilişkili olduğu ileri sürülerek bu bağlamda yeniden ele alınacaktır. Bu amaçla Clifford ve James’in argümanları arasındaki ilişkinin gösterilmesinin ardından, inanma iradesi, radikal deneyimcilikle ilişkilendirilecek ve bu bağlamda James’in dini inançlarla ilgili iki hamlesi olduğu iddia edilecektir: Dini inançları olgusal inançlardan bağımsızlaştırmak monist bir Tanrı tasavvurunu kabul edip teizmden ayrılarak dini duygusal bir tecrübe olan mistik tecrübeye dayandırmak. Detayların belirginleşmesiyle James’in felsefi dizgesinde geleneksel dinleri dışarıda bırakan doğal bir din savunusu yaptığı ve insanlaştırılmış bir dinin inançlarını savunduğu belirginleşecektir. James duyguya dayalı bireysel bir din tanımıyla bir yandan dini duygunun ortaklığını sağlamaktayken diğer yandan dini olgular alanından bağımsızlaştırmaktadır. Dolayısıyla bu çalışmayla inanma iradesi argümanının geleneksel dinlere inanmayı meşrulaştırma amacında olmadığı gibi çeşitliliğin de asli bir sorun olmadığı, ayrıca James’in düşüncelerine bütünlüklü bakıldığında kendi sistemi içerisinde tutarlı olduğu ortaya çıkacaktır. Makalenin sonuç kısmında inanç ahlakıyla ilgili meselede dini inançların epistemolojik değerine ilişkin tartışmalara dönülmediği sürece, doğal olmayan yani vahye dayalı müşahhas bir Tanrı’ya ve geleneksel dini inançlara inanmayı meşrulaştırma çabalarının indirgemelerle sonuçlandığı vurgulanacaktır.

Anahtar Kelimeler:

Which religion do I believe? A question of faith.
2022
Yazar:  
Özet:

The morality of faith involves an investigation of which beliefs, including religious beliefs, are legitimate. Whatever the measure specified in such an investigation is, it is unfair to adopt a belief that does not provide this measure and is considered to be an ethical breach. Unfortunately, one of the first names that came to mind about this is the English mathematician W. K. Clifford. in 1879). Clifford in his famous article called "The Ethics of Faith" defines "sufficient evidence" as a measure. Accordingly, while there is the right to believe in beliefs that provide sufficient proof conditions, accepting beliefs that do not provide this condition “is always wrong, everywhere and for everyone.” Clifford’s evidence-centric argument becomes one of the most frequent references of solid evidence-centric objection against the thesis. In this objection, the wicked is accused of making a mistake by preferring to believe instead of suspending his faith, while there is no sufficient evidence for the existence of God, or by not fulfilling the requirements of the morality of faith. On the other hand, it also turns out that this argument is not functional in the face of the diversity of beliefs. In this context, different suggestions are presented on what the morality of faith will be. One of these is to the American philosopher William James, who is among the founding names of pragmatism. It belongs to 1810. James, in his work entitled "The Idea of Faith", faces Clifford to make a difference in terms of quality between beliefs. According to James, Clifford is wrong looking for the proof condition for all beliefs. Therefore, it is not possible to prove the beliefs concerning the passionate nature of man, primarily religious beliefs. James suggests a new standard for religious beliefs after this distinction: a religious belief can be alive-dead, compulsory-evitable, important and unimportant. If the religious belief has the living, mandatory and important qualities of these qualities, it is necessary to show the courage to believe in it instead of suspending this belief. In other words, adopting a religious belief that provides the respective standards is always, everywhere and for everyone. James’s suggestion against Clifford’s rigorous attitude is often found valuable as a strong counter challenge or a defense of religious beliefs. However, there are also clear aspects of criticism. One of these is that the argument of the will of faith is that the contradictory religious beliefs are considered valid at the same time or, in other words, faced with the issue of religious diversity. For example, according to J. Hick, although James does not want, this argument inevitably ends with religious multiplication. S. F. Aikin, however, claims that Hick’s opposite will of belief does not result in religious multiplication. According to Aikin, which notes the relationship of the argument with pragmatism, James has uncertained religious beliefs and removed them from being a claim about the truth. There is no contradiction in the classical sense. Which of the objections is valid? Does the argument of the will of faith result in religious multiplication by legitimating multiple religious beliefs at the same time or is it in a completely pragmatic proposal by devaluating religious beliefs? Which religion do I have to believe? The purpose of this article is to provide an answer to the question mentioned. Unlike the current assessments in the article, the argument will be re-debatted in this context, claiming that it is closely related to the radical experientialism, which is James’s theory of knowledge, not to pragmatism as it is generally done. For this purpose, after the relationship between Clifford and James' arguments is shown, the will of faith will be associated with radical experientialism, and in this context James will be claimed to have two movements related to religious beliefs: to independent religious beliefs from real beliefs, to accept a monistic God's design and to rely on the mystical experience, which is a religious emotional experience by leaving the theism. With the clarification of the details, James’s philosophical series will make it clear that he defends a natural religion that leaves the traditional religions out and defends the beliefs of a humanized religion. James, with an emotional-based individual definition of religion, ensures the partnership of religious feelings on the one hand, while on the other hand, it is independent of the field of religious events. Therefore, this study will reveal that the argument of the will of faith is not for the purpose of legalizing the belief in traditional religions, and that diversity is not a genuine problem, and that James’s thoughts are consistent in his own system when it comes to integrity. Unless in the final section of the article the issue of the morality of faith is referred to to the debate on the epistemological value of religious beliefs, it will be emphasized that the efforts to legitimate the faith in an unnatural, i.e. in the revelation, and in traditional religious beliefs have resulted in reductions.

Anahtar Kelimeler:

Atıf Yapanlar
Bilgi: Bu yayına herhangi bir atıf yapılmamıştır.
Benzer Makaleler






Cumhuriyet İlahiyat Dergisi

Alan :   İlahiyat

Dergi Türü :   Uluslararası

Metrikler
Makale : 1.205
Atıf : 2.560
Cumhuriyet İlahiyat Dergisi