Endülüs tecrübesi, yedi asırdan fazla süren ve Avrupa tarihinin gördüğü en kapsamlı bir arada yaşama (convivencia) tecrübesiydi. Ancak bu tecrübenin yaşandığı topraklar aşamalı olarak kaybedildi ve 1492’de Gırnata’nın düşmesiyle, İspanyol krallığı reconquista (‘yeniden fetih’) hedefini gerçekleştirmiş oldu. Bu tarihte, Endülüslü Müslümanlar, öncelikle İspanyol idaresi altında yaşama ve hicret seçenekleri arasında kaldılar. Göç edebilenler, bütün varlıklarını geride bırakarak Kuzey Afrika ve Osmanlı topraklarına hicret ettiler. Göç edemeyen Müslümanlar ise, Gırnata’yı teslim ederken yapılan anlaşmaya istinaden dinlerini ve kültürlerini burada sürdürme ümidiyle İspanyol hâkimiyeti altında yaşamaya devam ettiler. Ancak kısa süre sonra bu anlaşma şartları İspanyollarca ihlal edilmeye başlandı. Müslümanların bu duruma isyan etmesi sonucunda, anlaşma geçersiz sayıldı ve çeşitli şehirlerdeki Müslümanlar kademeli olarak vaftiz edilerek Hıristiyan kabul edildiler. Moriskoların, içinde bulundukları bu zor şartlarda dinen ne yapmaları gerektiğini, İslam ülkelerindeki âlimlere sormak amacıyla mektuplar yazdıkları anlaşılmaktadır. Bunlardan şu anda elimizdeki tek örnek, Vehrân (Oran) şehri müftüsü İbn Ebi Cum’a el-Mağrâvî’ye ait, kendisine yazılan mektuba cevaben yazdığı 1504 tarihli mektubudur. İbn Ebi Cum’a, fetva mahiyetindeki bu mektubunda, ölümden kurtulmak için zahirde Hıristiyan gibi görünerek Müslümanlıklarını nasıl gizleyebileceklerini, ibadetlerini nasıl yerine getirebileceklerini detaylı bir şekilde anlatmaktadır. Mektup, Endülüs Müslümanlarını aynı zamanda teselli etmekte, müjdelemekte ve ümitlendirmektedir. Makalemizde, konunun tarihi arka planı ortaya konulduktan sonra, İbn Ebi Cum’a’nın bu fetvası, İslam fıkhındaki ikrah ve zaruret gibi ahkâm açısından değerlendirilecektir.
Benzer Makaleler | Yazar | # |
---|
Makale | Yazar | # |
---|