XVIII. yüzyılda Kıta Avrupa’sında ortaya çıkan ve XIX. yüzyılda hemen her toplumda bilinmeye başlayan feminist akımın Osmanlı düşün dünyasında tanımlanması ve algılanması tartışma yaratmıştır. Ortodoks İslam’ın devlet kurumlarındaki dokunulmazlığı, Orta Asya ve Anadolu’nun otantik esintisi ve Osmanlı toplumunun patriarkal aile yapılanması gibi nedenlerle dönem aydınları arasında feminizmle ilgili bir konsensüs oluşamamıştır. Klasik feminizm, Osmanlı Devleti’nin değerleriyle uyuşmadığı gerekçesiyle reddedilerek, örfi ve şeri yapıyla senkretik olan “Müslüman/Türk/Osmanlı Feminizmi” yaratılmıştır. Sistem tarafından oluşturulan bu feminizm süreci Ulusal Bağımsızlık Savaşı (1919-1923) yıllarında yavaşlasa da sonrasında kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde devam etmiştir. XX. yüzyılın ulus-devlet modelinde, kadın ile bütünleşen “Vatanına vatansever evlatlar yetiştiren milliyetçi anne” profili, Cumhuriyet Türkiye’sinin kadın kimliğinin belirleyicisi olmuştur. Bu kimliğin içselleştirilmesinin ardından Türkiye Cumhuriyeti Devleti, çağdaş medeniyetlerle denkleşme misyonu edinmiş ve dünya standartlarına uygun bir “Türkiye Kadını” yaratma amacına girişmiştir. Böylece Osmanlı Devleti’nin yarattığı “Müslüman Feminizmi” isim değiştirerek “Devlet Feminizmi” ne dönüşmüş ve bu süreçte Türkiye’de feminizm ataerkil sisteminin yönlendirmesiyle oluşmuştur.
Alan : Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler
Dergi Türü : Uluslararası
Benzer Makaleler | Yazar | # |
---|
Makale | Yazar | # |
---|