Bu çalışmada, Türkiye’de bir kamu politikası alanı olarak tüketicinin korunması ve söz konusu politika alanındaki politika transferi olgusunun baskın etkisi incelenmektedir. İnceleme, tüketicinin korunması politikasının hedefleri, aktörleri, kaynakları ve amaçsallığı ile ilgili olarak, dünyanın özellikle gelişmiş ülkelerindeki ve Türkiye’deki yapıyı yansıtmaktadır. Buna göre, ekonomik ilişkilerin zayıf tarafı olan tüketicilerin, piyasanın haksız uygulamalarından korunmaları, tüketici bilinçlendirme faaliyetlerinin doğru bir biçimde yapılması ve bu konuda devlet, sivil toplum ve özel sektör kuruluşlarının işbirliği ve eşgüdüm içerisinde hareket etmeleri önem taşımaktadır. Türkiye’de 1982 Anayasası ile anayasal bir temele, 1995 tarihli ve 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ile de ilk olarak müstakil bir genel kanuna kavuşmuş olan politika alanı, Avrupa Birliği (AB) – Türkiye üyelik süreci ve küresel ekonomik entegrasyon hedefinin getirdiği bir politika transferi dalgasının etkisi altındadır. Bu etki, gerek AB üyelik sürecine ilişkin kurumsal belgeler, gerek ilgili kanunlar ve bu kanunların gerekçeleri, gerekse AB müzakereleri ile AB mali yardım mekanizmalarının kullanılma gerekçeleri üzerinden analiz edilebilmektedir. Söz konusu “uluslarüstü” ve “zorunlu” politika transferi eylemlerinin, Türkiye’de tüketicinin korunması alanına özgü birtakım sosyo – ekonomik özelliklerin varlıkları yadsınarak veya bu özelliklere gereken önem verilmeksizin uygulanması, politikanın başarısı açısından ciddi riskleri beraberinde getirmektedir. Bu risklerin bertaraf edilmesi, politika transferi öğelerinin aktarımlarının, oldukça dikkatli planlanması gereken bir süreç dahilinde tasarlanmalarına bağlı bulunmaktadır.
Bu çalışmada, Türkiye’de bir kamu politikası alanı olarak tüketicinin korunması ve söz konusu politika alanındaki politika transferi olgusunun baskın etkisi incelenmektedir. İnceleme, tüketicinin korunması politikasının hedefleri, aktörleri, kaynakları ve amaçsallığı ile ilgili olarak, dünyanın özellikle gelişmiş ülkelerindeki ve Türkiye’deki yapıyı yansıtmaktadır. Buna göre, ekonomik ilişkilerin zayıf tarafı olan tüketicilerin, piyasanın haksız uygulamalarından korunmaları, tüketici bilinçlendirme faaliyetlerinin doğru bir biçimde yapılması ve bu konuda devlet, sivil toplum ve özel sektör kuruluşlarının işbirliği ve eşgüdüm içerisinde hareket etmeleri önem taşımaktadır. Türkiye’de 1982 Anayasası ile anayasal bir temele, 1995 tarihli ve 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ile de ilk olarak müstakil bir genel kanuna kavuşmuş olan politika alanı, Avrupa Birliği (AB) – Türkiye üyelik süreci ve küresel ekonomik entegrasyon hedefinin getirdiği bir politika transferi dalgasının etkisi altındadır. Bu etki, gerek AB üyelik sürecine ilişkin kurumsal belgeler, gerek ilgili kanunlar ve bu kanunların gerekçeleri, gerekse AB müzakereleri ile AB mali yardım mekanizmalarının kullanılma gerekçeleri üzerinden analiz edilebilmektedir. Söz konusu “uluslarüstü” ve “zorunlu” politika transferi eylemlerinin, Türkiye’de tüketicinin korunması alanına özgü birtakım sosyo – ekonomik özelliklerin varlıkları yadsınarak veya bu özelliklere gereken önem verilmeksizin uygulanması, politikanın başarısı açısından ciddi riskleri beraberinde getirmektedir. Bu risklerin bertaraf edilmesi, politika transferi öğelerinin aktarımlarının, oldukça dikkatli planlanması gereken bir süreç dahilinde tasarlanmalarına bağlı bulunmaktadır.
Alan : Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler
Dergi Türü : Uluslararası
Benzer Makaleler | Yazar | # |
---|
Makale | Yazar | # |
---|