Kronik tasarruf açığı sorunu ile muzdarip bir çevre ülkesi olarak Türkiye, 1980’lerin sonundan itibaren dışarıdan borçlanma seçeneğini daha yoğun bir biçimde kullanmaktadır. 1989’dan bugüne, iç ve dış dinamikleri birbirinden farklı dört borçlanma döngüsü söz konusu olmuştur. Bu dönemde özel sektörün dışborç ivmesi sürekli olarak yükselmiştir. 2001 Krizi sonrasında oluşan müspet küresel konjonktür dış finansmanın uyardığı tüketim talebine odaklı bir büyüme modeli uygulamayı mümkün kılmıştır. 2001 krizi sonrası iktdara gelen AK Parti hükümetleri özel sektörün dış borçlanma eğilimini desteklemiştir. Zira elverişli bir dünya konjonktüründe özel sektörün dış finansaman kullanımının etkisiyle Türkiye ekonomisi yüksek büyüme hızlarına erişmiştir. Bu gelişmeler siyasal alana AK Parti hükümetinin ard arada yapılan seçimleri kazanması biçiminde yansımıştır. Bununla birlikte, 2008 Finans Krizi’nin ardından küresel konjonktürün kötüleşmesi dış finansman kullanma maliyetini artırarak büyümeyi yavaşlatmıştır. Kötüleşen küresel konjonktüre, 2013’den itibaren gündemi meşgul eden yurtiçi siyasi krizler de eklenince makroekonomik dengeler bozulmaya başlamıştır. Daha açık bir ifade ile özel sektörün dışborç yükünün oluşturduğu kırılganlık, finansal sistem üzerinden ülkenin üretici temellerini tehdit eden bir unsura dönüşmüştür. Nitekim 2018 yılı Ağustos ayında TL’de görülen değer kaybının ardından, dış finansmanın kaldıraç olarak kullanıldığı büyüme modelinin tıkanması sonucunu doğurmuştur. Özel sektör dış borç yükünün oluşturduğu kırılganlığın, ekonomik düzeni sarsıcı sonuçlar doğurmasını engellemek amacıyla siyasi iktidar yapısal önlemleri alma kararlığını ivedilikle göstermelidir.
Kronik tasarruf açığı sorunu ile muzdarip bir çevre ülkesi olarak Türkiye, 1980’lerin sonundan itibaren dışarıdan borçlanma seçeneğini daha yoğun bir biçimde kullanmaktadır. 1989’dan bugüne, iç ve dış dinamikleri birbirinden farklı dört borçlanma döngüsü söz konusu olmuştur. Bu dönemde özel sektörün dışborç ivmesi sürekli olarak yükselmiştir. 2001 Krizi sonrasında oluşan müspet küresel konjonktür dış finansmanın uyardığı tüketim talebine odaklı bir büyüme modeli uygulamayı mümkün kılmıştır. 2001 krizi sonrası iktdara gelen AK Parti hükümetleri özel sektörün dış borçlanma eğilimini desteklemiştir. Zira elverişli bir dünya konjonktüründe özel sektörün dış finansaman kullanımının etkisiyle Türkiye ekonomisi yüksek büyüme hızlarına erişmiştir. Bu gelişmeler siyasal alana AK Parti hükümetinin ard arada yapılan seçimleri kazanması biçiminde yansımıştır. Bununla birlikte, 2008 Finans Krizi’nin ardından küresel konjonktürün kötüleşmesi dış finansman kullanma maliyetini artırarak büyümeyi yavaşlatmıştır. Kötüleşen küresel konjonktüre, 2013’den itibaren gündemi meşgul eden yurtiçi siyasi krizler de eklenince makroekonomik dengeler bozulmaya başlamıştır. Daha açık bir ifade ile özel sektörün dışborç yükünün oluşturduğu kırılganlık, finansal sistem üzerinden ülkenin üretici temellerini tehdit eden bir unsura dönüşmüştür. Nitekim 2018 yılı Ağustos ayında TL’de görülen değer kaybının ardından, dış finansmanın kaldıraç olarak kullanıldığı büyüme modelinin tıkanması sonucunu doğurmuştur. Özel sektör dış borç yükünün oluşturduğu kırılganlığın, ekonomik düzeni sarsıcı sonuçlar doğurmasını engellemek amacıyla siyasi iktidar yapısal önlemleri alma kararlığını ivedilikle göstermelidir.
Alan : Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler
Dergi Türü : Uluslararası
Benzer Makaleler | Yazar | # |
---|
Makale | Yazar | # |
---|