Bu makale, sekülerleşme kavramına eleştirel bir değerlendirme getirmeyi amaçladığı gibi, kavramı Batı dışı modernleşmenin uğrağı olan Türkiye üzerinden de incelemeyi hedeflemektedir. Makale ilk olarak, klasik kuramcıların din olgusuna nasıl yaklaştıklarını ele almakta ve bu kuramcıların dinsellik ile toplumsallık arasındaki bağı modernleşme düşüncesi üzerinden kurduklarını iddia etmektedir. Klasik kuramcıların çağdaş kuramcılara bıraktığı bu miras, modernleşmenin zorunlu olarak sekülerleşmeye yol açtığını öne sürmektedir. Ancak, bu makalenin iddia ettiği gibi sekülerleşme, doğrusal ve evrensel bir süreç olmayıp, Batı Avrupa’da devlet ve Kilise arasındaki iktidar mücadelesinin ve Aydınlanma geleneğinin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Kavramın içinde doğduğu sosyo-politik formasyonun göz ardı edilmesi, sekülerleşme kavramını apolitikleştirmekte ve modernleşen her toplumda “olması gereken” bir süreç olarak imlemektedir. Türkiye özelinde bakıldığında ise, “zorunlu sekülerleşmenin” ekonomi, siyaset ve eğitim gibi alt sistemlerdeki “yeniden kutsallaşma” momentlerini görmediği iddia edilebilir. Bu makale, sekülerleşme kavramının Türkiye özelinde doğrusal bir süreç izlemediğini, modernleşme krizlerinin birçok alt sistemde deseküler bir yapı ortaya çıkardığını göstermektedir.
As this article aims to bring a critical assessment of the concept of secularization, it aims to study the concept through Turkey, which is the aim of non-Western modernization. The article, first of all, discusses how classical theorists approached the religious fact and claims that these theorists established the bond between religiousness and socialism through the idea of modernization. This inheritance that classical theorists have left to contemporary theorists suggests that modernization has necessarily led to secularization. However, as this article claims, secularization is not a linear and universal process, but a result of the power struggle between the state and the Church in Western Europe and the tradition of the Enlightenment. The negligence of the socio-political formation in which the concept is born impolitizes the concept of secularization and implements it as a process that must be in every modernized society. When it comes to Turkey in particular, it can be claimed that the "necessary secularization" has not seen the "re-sacration" moments in the sub-systems such as economics, politics and education. This article shows that the concept of secularization does not follow a linear process in particular in Turkey, and that modernization crises reveal a decular structure in many sub-systems.
Alan : Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler
Dergi Türü : Uluslararası
Benzer Makaleler | Yazar | # |
---|
Makale | Yazar | # |
---|