Hadislerin yazılarak kayda geçirilmesi nadir de olsa Hz. Peygamber hayatta iken bazı sahâbîler tarafından yapılmıştır. Bu yazma faaliyeti O’nun vefatından sonra giderek artmış, hicri I. asrın sonunda tedavülde olan hadislerin yazıya geçirilmesi bizzat devletin görevlendirmesiyle yapılmaya başlanmış, ikinci asrın ortalarına doğru ise neredeyse yazıya geçirilmemiş hadis kalmamıştır. Bu süreç içerisinde Hz. Peygamber’in hadislerinin olduğu gibi (lafzî) rivâyeti/nakli konusu gündeme gelmiştir. Hz. Peygamber’in ifadelerinin değiştirilmeden kelimesi kelimesine aynı şekilde nakline lafzen; manayı bozmayacak şekilde başka kelimelerle nakline ise mânen rivâyet denilmektedir. Hz. Peygamber’den işitilen aynı sözcüklerin olduğu gibi korunarak rivâyet edilmesinin zor oluşu muhakkaktır ve hâfıza gücüne bağlıdır. Bu sebeple mânayla rivâyete cevâz verilmiştir. Bununla birlikte ilk dönemlerde özellikle sahabe ve tâbiûndan bazı kişiler hadis rivâyetinin önemi ve hassaslığı dolayısıyla mâna ile rivâyeti hoş karşılamamış ve lafzî rivâyeti ön plana çıkarmışlardır. Günümüzde bazı kimseler klasik usûl kaynaklarındaki muhtasar bilgilerden hareketle hadislerin neredeyse genelinin mâna ile rivâyet edildiği sonucuna ulaşmaktadır. Bu sonuçtan hareketle de hadis metinlerinin Hz. Peygamber’e ait olmayıp, râvîlere ait olduğunu, değiştiğini hatta bozulduğunu iddia etmektedirler. Bu çalışmada lafzen rivâyetin ileri sürüldüğü kadar az olmadığı; mâna ile rivâyetin de belli şartlar altında ve kontrollü bir şekilde olduğu ortaya konulmaya çalışılacaktır.
Field : Eğitim Bilimleri; Filoloji; Güzel Sanatlar; Hukuk; İlahiyat; Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler; Spor Bilimleri
Journal Type : Uluslararası
Relevant Articles | Author | # |
---|
Article | Author | # |
---|