Bu çalışma, dilbilgisel ve sözlüksel (“doğal”) cinsiyet açısından yansız (“nötr”) olarak değerlendirilen adların çağrışımsal olarak erillik-dişillik içerebileceği ve söz konusu çağrışımların dil kullanıcısının cinsiyetine göre farklılıklar gösterebileceği savı üzerinden biçimlenmiştir. Bu sav doğrultusunda, Türkçede sözlüksel cinsiyet açısından yansız adların, cinsiyet değişkeni doğrultusunda erkek ve kadın olarak belirlenen katılımcıların zihninde, eril ya da dişil olarak yorumlanıp yorumlanmadığı araştırılmıştır. Çağrışımsal olarak yansızlık oranı yüksek 11 addan seçilen sözcüklerle gerçekleştirilen veri toplama süreciyle, dil kullanıcılarının erillik-dişillik çağrışımı belirlenmeye çalışılmıştır. Söz konusu veri toplama süreciyle yalnızca sayısal verilere değil, dil kullanıcılarının seçimlerine ait düşüncelerine, sözcükleri algılama biçimlerine de yer verilmiştir. Dil kullanıcılarının sözcük düzeyinde ortaya koyduğu serbest çağrışımlar, cinsiyet değişkeni bağlamında karşılaştırmalı olarak ele alınmış, üzerinde çözümlemeler yapılmıştır. Araştırma sonucunda, sözlüksel cinsiyetle karşılaştırıldığında çağrışımsal erillik-dişilliğin yansız sözcükleri de kapsayan bir zihinsel süreç içerdiği anlaşılmıştır. Katılımcıların çağrışımsal olarak yorumladığı 11 yansız sözcükten 6’sı eril 5’i dişil çıkmıştır. Ortaya çıkan bu sonuç üzerine, aynı adlar, sözcükleri dilbilgisel olarak kodlayan bazı dillerle karşılaştırılmıştır. Yansız sözcükler üzerindeki eril veya dişil algılamanın nedenleri uygulamalarla sorgulandığında, katılımcıların biyolojik cinsiyete dayalı çağrışımlardan çok somut yaşantılarından, öznel duyumsama veya gözlemlerinden yola çıkarak işaretleme yaptıkları gözlenmiştir.
This study was formed on the argument that the names regarded as reflectless ("neutral") in terms of linguistic and verbal (natural) gender may contain vocational sexuality and that those calls may differ according to the gender of the language user. According to this argument, it has been studied that in Turkish, the unreflected names in terms of vocal gender, in the minds of participants identified as men and women according to gender variation, are interpreted as male or female. With the data collection process carried out with the number of words selected from 11 with the high reflection rate of calling, the language user’s calling has been tried to identify. The data collection process has not only included numerical data, but also the opinions of language users about their choices, and the ways of perception of words. Free calls expressed by language users at the vocabulary level have been addressed comparatively in the context of gender variables, and have been analyzed. The research finds that, compared to vocal sex, vocal erility involves a mental process that also covers reflectless words. Of the 11 non-reflecting words that the participants interpret in an appeal, 6 were female and 5 were female. On this outcome, the same names were compared to some languages that coded the words linguistically. When the reasons for the eril or female perception on non-reflective words were questioned by the practices, the participants were observed to make labels based on their very concrete experiences, subjective sensations or observations from biological gender-based calls.
Alan : Eğitim Bilimleri; Filoloji; Güzel Sanatlar; Hukuk; İlahiyat; Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler; Spor Bilimleri
Dergi Türü : Uluslararası
Benzer Makaleler | Yazar | # |
---|
Makale | Yazar | # |
---|