Öteden beri insan hayatını etkileyen başlıca iki kurumun “din” ve “devlet” olduğu dikkate alındığında; bu iki kurumun birbirleriyle olan ilişkilerinin anlaşılmasının önemi daha da açığa çıkmaktadır. Türkiye’de cumhuriyet rejimine geçilmesinden bu yana, devletin temel nitelikleri arasında, üzerinde en çok tartışma yürütülen ilke “laiklik” olmuştur. Gerek bu kavramın Fransa kökenli olması ve gerekse bu kavramın içerdiği anlamına, yer ve zamana göre farklılık arz etmesi, ülkemizde bu konuya ilişkin tartışmaların yeni boyutlar kazanmasına yol açmıştır. Dolayısıyla, bu ilkenin sağlıklı ve kapsamlı bir analizine duyulan ihtiyaç günden güne artmıştır. Farklı inanç gruplarının hoşgörüye dayalı bir şekilde bir arada yaşamalarını sağlayan laiklik, demokrasiyle birlikte anlamına kavuşan bir kavramdır. Sanayileşme ve Fransız Devriminden sonra özellikle demokratik ülkelerin anayasal güvenceye aldıkları laiklik, çağımızda Tanrı ile kul arasındaki ilişkiyi daha özel ve bireysel alana aktarmış, dinsel istismarı önemli oranda engellemişti. Türkiye, Batı’da yaşanan laikleşme sürecinden ya da çatışmalarından çok sonra yukarıdan aşağıya doğru bir çağdaşlaşma modeli ile laikleşme sürecine giren bir ülkedir. Osmanlı deneyimiyle bu süreci devam ettiren Türkiye, laikliğe geçiş döneminde yapılan yanlışlar neticesinde her dönemde kendini farklı şekillerde gösteren bir laiklik sorunuyla karşılaşmıştır. Sorun, Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar farklı şekillerde devam etmiştir. Bu yüzden sorunu tam anlamıyla irdeleyebilmek için yapılması gereken şey, laikliği ya da laikleşme sürecini geçmişten günümüze tarihsel bir özeleştiriye tabi tutmak olmalıdır.
Alan : Eğitim Bilimleri; Filoloji; Güzel Sanatlar; Hukuk; İlahiyat; Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler; Spor Bilimleri
Dergi Türü : Uluslararası
Benzer Makaleler | Yazar | # |
---|
Makale | Yazar | # |
---|