Tasavvufta Vahdet-i Vücûd geleneğinin ilk temsilcilerinden sayılan ve Şeyhu’l-Ekber ismiyle ma’rûf İbnü’l-Arabî, Endülüs’ün Mürsiye şehrinde doğmuştur(17 Ramazan 560/28 Temmuz 1165). İlk tahsilini İşbiliyye(Sevilla)’de almıştır. Daha sonra Kuzey Afrika’da Tunus ve Fas seyahatlerinde bulunarak ilmini geliştirmiştir. Hayatının bundan sonraki safhalarında Gırnata, Kurtuba, Mısır, Medine ve Mekke, Bağdat, Musul, Urfa, Diyarbakır, Sivas, Malatya, Konya ve son olarak da Şam’da bulunmuştur. İslam düşüncesinde önemli bir çığır açarak, varlığın birliği düşüncesini ortaya koymuştur. Düşünceleri ile bütün Selçuklu coğrafyasını ve daha sonraları da Osmanlı coğrafyasını etkilemiştir. İbnü’l-Arabî Şam’da 22 Rebiulâhir 638/ 10 Kasım 1240 tarihinde vefat etmiştir. Osmanlı düşünce tarihinin önemli simalarından biri olan Şeyh Bedreddin(d. 760/1358-ö.823 Eylül/1420) ise sufî kimliği ile Anadolu coğrafyasında İbnü’l-Arabî ekolünün takipçisi konumundadır. Nitekim kendi derslerinin daha sonradan talebeleri tarafından kaleme alınmasından oluşan Vâridât’ında geçen düşünceleri bunu desteklemektedir. Bu risalede Ekberî çizgide olduğunu vurgulaması, Şeyh Bedreddin’in İbnü’l-Arabî çizgisinde olduğunu ortaya koymaktadır. Bu bağlamda Şeyh Bedreddin’i İbnü’l-Arabî’nin tasavvuf öğretisini/felsefesini benimseyen ve bu öğretiyi 14. yüzyılın sonları ve 15. yüzyılın başlarında Anadolu coğrafyasında temsil eden bir şahsiyet olarak niteleyebiliriz. Bu çalışmamızda düşünce tarihinin iki mimarı İbnü’l-Arabî ve Şeyh Bedreddin’in felsefî konulardaki bir takım düşünceleri üzerinde durulacaktır. Bu amaçla genel hatlarıyla iki düşünürün akıl ve bilgi felsefesi gibi fikirleri mukayese edilecektir.
Alan : Eğitim Bilimleri; Filoloji; Güzel Sanatlar; Hukuk; İlahiyat; Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler; Spor Bilimleri
Dergi Türü : Uluslararası
Benzer Makaleler | Yazar | # |
---|
Makale | Yazar | # |
---|