847-945 yılları arası Ortaçağın İslam Medeniyeti açısından altın devri olarak kabul edilmektedir. İslam dünyasında görülen medeniyette yükselişin sebepleri olarak; İslam dünyasındaki savaş uğraşısının entelektüel etkinlik dönemine geçmesini, bilimsel yapıtların Arapçaya çevrilmesini, “Bilgelik Evi” diye tarif edilen, ilmî araştırmaların yapıldığı değişik dillerden kitapların tercüme edildiği bürolar ve astronomik gözlemlerin yapıldığı rasathaneden oluşan araştırma merkezi olan Beytü’l-Hikme’nin kurulmasını, Abbâsîler devresi halifelerin ilme ve ilim adamlarına karşı son derece ilgi göstermelerini söyleyebiliriz. İbn Haldun’un da dikkat çekip önemle vurguladığı gibi, Ortaçağ İslam dünyasında bilim ve tefekkür ala¬nında gerçekleşmiş olan atılımın, hamlenin, çok büyük ölçüde olmak üzere Doğu İslam dünyasının eseri olduğu bilinmektedir. Doğu İslam dünyası denince akla Horasan ve Mâverâünnehir bölgesi ve buradaki ilim merkezlerini temsil eden Buhara, Semerkant, Taşkent, Fergana gibi şehirler gelmektedir. Bu dönemde Türklerin ilmî durumunu ve bu medeniyete katkılarını ortaya koyabilmek için Türklerin ilmî durumunu tespit etmek ve öncelikle de Ortaçağdaki ilim merkezleri olan Basra ve Mâverâünnehir bölgelerini tanımak gerekir. Bu münasebetle biz de, bu kültür havzalarının kısaca coğrafi durumunu, Türklerle ilişkisini, buralardaki ilmî ve medenî durumu izah etmeye çalışacağız. VIII. yüzyılın ortasında gelişmekte olan İslam Medeniyeti iki merkezden neşet etmiştir. Bunlardan birisi Basra diğeri ise Mâverâünnehir’dir. Acaba bu bölgelerde kimler yaşamaktaydı? İlk ilmî hareketler kimler tarafından gerçekleştirildi? Türklerin medeniyete katkılarını ortaya koymak için bu soruların aydınlığa kavuşturulması gerekmektedir.
Alan : Eğitim Bilimleri; Filoloji; Güzel Sanatlar; Hukuk; İlahiyat; Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler; Spor Bilimleri
Dergi Türü : Uluslararası
Benzer Makaleler | Yazar | # |
---|
Makale | Yazar | # |
---|