Kolektif ulusal travmayı tasvir eden 11 Eylül sonrası çağdaş Amerikan edebiyatı, iyileşme anlatılarının ortaya çıktığı bir alan yaratmakla kalmadı aynı zamanda, küresel ölçekte travmatik stres etkenlerinin de yeni bir bağlamda düşünülmesine neden oldu. Asıl travmaya karşı henüz tanık olunmamış olan travmanın alanına geçiş yapmak, travmatik olayla yüzleşmeyi reddeden disassosiyatif ya da tecrübeyi Amerika Birleşik Devletleri sınırlarına hapseden istisnacı bir tepki gibi okunabilir. Jonathan Franzen’ın 2010 yılında yazdığı Özgürlük romanındaki disassosiyatif ayrışma, travmadan kaçınmak yerine, gerçek ve olası travmayı kişisel ve kolektif düzeylerde içerir. Franzen romandaki olay örgüsünü ve çeşitli travmatik olayları nesiller arası travmanın aktarılışına, kayıp, ihanet, yas, küresel nufüs yoğunluğu, küresel ısınmaya da değinerek açıklar ve hepsine nihai çözümü sunar. Anti-natalizm: üreme karşıtı görüş. Anakarakter Walter Berglund tarafından sunulan ve karakterlerin bazıları tarafından örneklenen, bazıları tarafından da karşı çıkılan şekliyle üreme karşıtı görüş, karakterlerin kişisel travmalarıyla ve küresel düzeyde insanlığın kendi durumuyla gerçekçi bir biçimde yüzleşememesinden yola çıkarak, kaçınılmaz bir sonuçtur. Aslında, bu görüş, Water Berglund’ın da, çoğu insanın olduğu gibi, sezgilerine aykırıdır fakat kişisel trajik kayıpları ve uğradığı ihanet görüşüne bir temel oluşturur ve onu meşru kılar. Bu çalışma, Franzen’ın romanı ekseninde, anti-natalizmin (üreme karşıtı görüşün) insanlık, gezegen ve doğa için yapıcı bir onarım süreci olarak nasıl sunulduğunu inceliyor.
Contemporary American literature after September 11, which depicts the collective national trauma, has not only created a field where healing stories arise, but has also caused traumatic stress factors to be thought in a new context globally. Transition to the area of the trauma that has not yet been witnessed against the original trauma can be read as a disassociative refusal to face a traumatic event, or an exceptional reaction from imprisoning the experience to the U.S. borders. The disassociative separation in the novel Freedom written by Jonathan Franzen in 2010 involves real and possible trauma at personal and collective levels, instead of avoiding trauma. Franzen explains the arrangement of events in the novel and various traumatic events to the transmission of trauma between generations, with reference to loss, betrayal, sadness, the intensity of the global nuffus, the global warming, and offers a final solution to all of them. Anti-natalism: an anti-fertility view. The anti-inflammatory view, presented by the character Walter Berglund and demonstrated by some of the characters, and opposed by some, is an inevitable result, resulting from the personal trauma of the characters and the fact that humanity is unable to face in a realistic manner with its own situation at the global level. In fact, this view is contrary to Water Berglund’s intuitions, as most people do, but it is a foundation for personal tragic losses and the betrayal that it has suffered and makes it legitimate. This study, in Franzen’s novel axis, explores how anti-natalism (anti-fertility view) is presented as a constructive repair process for mankind, planet and nature.
Field : Eğitim Bilimleri; Filoloji; Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler
Journal Type : Uluslararası
Relevant Articles | Author | # |
---|
Article | Author | # |
---|