Hükümdarların vasıflarını, şan ve zaferlerini kayıt ve tasvir eden eserlere Şah-nâme, bunu yazana da‚ Şah-nâmeci veya‚ Şah-nâme-nüvis isimleri verilmektedir. Türk Edebiyatında Arapça ve Farsça tercümelere dayalı hikâyeler anlatan meddah tipindeki hikâyecilere Firdevsî’nin Şah-nâme’sinden hareketle “Şah-nâmehân / Şehnâme anlatıcısı” denildiği de görülmektedir. Şah-nâme’nin Firdevsî tarafından X. Yüzyıl’ın sonunda kaleme alınmasından sonra, Doğu Edebiyatlarında Şah-nâme yazma geleneği başlamıştır. Pek çok şair, Şah-nâme kahramanları etrafında oluşturdukları müstakil eserlerle bu geleneğin yerleşmesini ve devamını sağlamıştır. Selçuklu ve Osmanlı sahasına bakıldığı zaman birçok şairin de bu Şah-nâme geleneğinden fazlasıyla etkilendiği görülür. Özellikle Divan Edebiyatı’nın kuruluş ve gelişme yıllarından bu etkinin daha fazla olduğunu söylemek hiç de yanlış bir yorum olmaz. Bazı şairler Şah-nâmeyi manzum ve mensur olarak Türkçeye tercüme etmeye çalışmışlardır. Şah- nâme’nin Türkçeye yapılan ilk çevirisini Tatar Ali Efendi, Kansu Gavri adına 1510 yılında yapmıştır. Daha sonraki dönemlerde tercümeler devam etmiştir. Bu tercümeler içerisinde özellikle 18. yüzyılda Derviş Mustafa tarafından 3 cilt olarak istinsah edilen 1778 varaklık Müstensih Derviş Mustafa Şah-nâmesi müstensihin kendine has yaptığı eklemelerle ön plana çıkan bir eserdir. Çalışmamızda Selçuklu-Osmanlı sahasında yapılan Şah-nâme tercümeleri, Şah-nâme yazma geleneği, Selçuklu-Osmanlı sahasına ait Şah-nâme yazarları ve 18. yüzyılda istinsah edilen Müstensih Derviş Mustafa Şah-nâmesi hakkında bilgiler verilecektir.
Benzer Makaleler | Yazar | # |
---|
Makale | Yazar | # |
---|