Ulusların nasıl ortaya çıktığı, şekillendiği, devlet ile ulus arasındaki ilişkinin niteliği Siyaset Bilimi alanında çok sayıda çalışmanın konusu olmuştur. Dünyanın farklı coğrafi bölgelerinde farklı biçimler alabilen, gerçekleştiği zamanın koşullarına göre şekillenen uluslaşma süreçleri çeşitli unsurların etkilerine açık durumdadır. 1990’lar uluslararası arenada çok sayıda yeni devletin ortaya çıktığı ve buna bağlı olarak yeni uluslaşma girişimlerinin görüldüğü bir dönemdir. Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte 15 devlet bağımsızlığına kavuşurken bu devletler bağımsızlıklarını pekiştirme yönünde adımlar atmaya başladılar. Söz konusu bu devletlerin ulus-devlet oluşturma süreçlerinde, bu süreçleri daha önce yaşamış olan devletlerin deneyimlerinden etkilendiklerini söylemek mümkündür. 1991’in sonlarında bağımsızlığına kavuşan Kazakistan uluslaşma hedefiyle bir dizi politikayı hayata geçirmiştir. Kültür, sanat, eğitim, siyaset ve ekonomi dahil olmak üzere Kazakistan’da yaşayan insanların hayatının her alanında etkileri görülen bu politikalar esas olarak yeni bir toplum oluşturulması hedefini taşımaktadır. Kazak dil ve kültürünün hayata geçirilen politikaların merkezine oturtulduğu ülkede, farklılıkların ortadan kaldırılarak ‘aynılaştırma’ hedefinin olduğunu görmek hiç de güç değildir. Geniş kapsamlı ve uzun erimli olması tasarlanan bu politikaların “başarılı” olup olmadığı konusunda bir kanıya varmak için henüz erkendir. Bu çalışmanın amacı, Kazakistan’daki uluslaştırma faaliyetlerinin analiz edilmesi, bunların ülke nüfusunun önemli bir kısmını oluşturan farklı etnik gruplar üzerindeki etkilerinin değerlendirilmesi ve tüm bu süreçlerin ortaya konulan hedeflere ulaşma konusunda Kazakistan’ın sahip olduğu avantaj ve dezavantajların irdelenmesidir.
Benzer Makaleler | Yazar | # |
---|
Makale | Yazar | # |
---|