Varlıklar âleminde tüm canlıların ihtiyaçları sonsuz kudret sahibi Yüce Yaratıcı tarafından karşılanmaktadır. Bununla birlikte, söz konusu ihtiyaçlar, insan dışındaki canlılarda içgüdüsel ve doğal yollarla dengeli bir şekilde karşılanırken, insan ihtiyaçlarının karşılanması toplumsal bir süreci gerektirir. Bu durum, sadece insan türüne özgü niteliğiyle toplumsal eşitsizlikleri de beraberinde getirir. Esasen İslamiyet’te ırk, dil ve etnik köken birlikteliğini aşan değerler bütününe, inanç ve ideal ortaklığına dayanan yüksek yardımlaşma ve dayanışma duygularıyla örüntülenmiş bir toplumsal hayattan söz edilir. Ayrıca toplum konusunda gerçekçi bir yaklaşım sergilenerek, toplumsal hayatın işleyişi bilgi, hak ve adalet gibi temel ilkeler üzerine bina edilir. Bu bağlamda, Kur’an-ı Kerim’deki pek çok ayette, kendileri muhtaç olduğu halde, ihtiyaç sahibi kişilere yardım ederek, onları kendilerine tercih eden ve bu davranışlarıyla cimrilik ve bencilliği yenenlerden övgüyle söz edilir (Haşr, 59/9). Diğer taraftan, kimsesizlere kötü davranan ve muhtaçları gözetmeyen kişilerin, bu tutumu, ağır bir biçimde eleştirilir (Mâûn, 107/1–7). Bireyler; merhamet, adalet, yardımlaşma ve dayanışma gibi değerleri önce kendi benliğinde yerleştirip kökleştirmeye, daha sonra bu değerlerin toplumda yaygınlaşması için çaba harcamaya çağırılır (Beled, 90/11–17). Bu tebliğin amacı, sosyo-ekonomik ve kültürel boyutları öne çıkan toplumsal yardımlaşma ve dayanışma olgusunun boyutlarının, öncelikle ilgili ayetler bağlamında ele alınması, ardından güncel örneklerden hareketle değerlendirilmesidir.
Benzer Makaleler | Yazar | # |
---|
Makale | Yazar | # |
---|