Şeref, ikram ve lütuf anlamlarına gelen keramet, Allah’ın veli kullarının elinde ortaya çıkardığı olağanüstü şeylerdir. Başkasının yapamaya muktedir olamadığı harikulade bir şey olması, kerametin, mucizeye benzer yönüdür. Bununla birlikte mucize ile arasında birçok fark vardır. Mucize, Peygamberlere, keramet ise velilere hastır. Mucize, peygamberliğin delili ve ispatıdır. Mucizelerin gizlenmesi söz konusu olmayıp açığa çıkması ve muhataplarını aciz bırakması esastır. Keramette ise gizlilik esastır. Keramet başkası için değil, velinin kendisi için bir delil ve iç sıkıntısından kurtulması için bir vasıtadır. Tasavvuf erbabı tarafından “hayz-ı rical” olarak telakki edilen ve gizlenmesi gerekli görülen keramet, bazen velinin iradesi dışında Allah tarafından izhar edilebilir. Fakat kerametin veli tarafından açığa çıkarılması veya günümüzde olduğu gibi bazı kimseler tarafından bir üstünlük gösterisi veya iftihar vesilesi olarak görülmesi tamamen tasavvufun dışındaki bir anlayışın tezahürüdür. Tasavvufta, mekr-i ilahi (Allah’ın tuzağı) olabileceği düşüncesiyle, keramete ihtiyatlı yaklaşmak ve onu gizlemek icap eder. Tasavvufta; havada uçmak, su üstünde yürümek veya bir anda uzak bir yere gitmek, kevnî ve sûri keramet olarak isimlendirilmiş ve tasvip edilmemiştir. İlimde, irfanda, ibadette, kullukta ve ahlakta üstünlük göstermek ise hakiki keramet olarak isimlendirilmiş ve tasvip edilmiştir. Tasavvuf erbabı, su üstünde saman çöpünün de yürüyebildiğini; havada sineğin de uçabildiğini, asıl önemli olan şeyin ise bir gönül ele alabilmek ve kötü ahlakı iyi ahlaka çevirmek olduğunu ifade etmişlerdir. Keramet, Yunus’un, “kerametim var deyip halka keramet gösterme; nefsini (kendini) müselman eyle varsa kerametin.” diyerek ifade ettiği gibi, insanın kendisini ıslah etmesine yardım eden ilahî bir lütuftur.
Relevant Articles | Author | # |
---|
Article | Author | # |
---|