İnsan düşüncesinin bir parçası olarak kötülük mevcudiyetini her zaman ona dayatmıştır. Çünkü o, dünyayı anlama ve anlamlandırma çabasının bir parçasıdır. Dünya ile kurulan ilişkinin bir parçası olarak kötülük kavramı, olan ile olması gereken arasındaki boşlukta yuvalanır. Bu nedenle kavramın çok tanrılı dinlerden tek tanrılı dinlere, etik ve ahlak tartışmalarından günlük pratik ilişkilerin yorumlanmasına kadar her yere sızmış olduğu söylenebilir. Düşüncenin kuşatıcılığını ve sınırını ilke edinmiş bir filozof olarak Kant da kavramın çekim kuvvetine kapılmıştır. Salt Aklın Sınırları Dâhilinde Din (1793) [Din] adlı çalışmasına kadar olgunluk içinde somut olarak varlığını göstermese de, kötülük kavramının önceki çalışmalarında açık veya örtük bir biçimde var olduğu söylenebilir. Düşüncenin kuşatıcılığını ve sınırını ilke edinmiş bir filozof olarak Kant, kavramın çekim kuvvetine kapılmıştır. Salt Aklın Sınırları Dâhilinde Din adlı çalışmasına kadar olgunluk içinde somut olarak varlığını göstermese de, kötülük kavramının önceki çalışmalarında açık veya örtük bir biçimde var olduğu söylenebilir. Bu çalışmada Kant’ın kötülüğü anlaşılabilir kılmaya çalışmanın bir yolu olan teodise karşısındaki konumu ele alınacaktır. Bu nedenle görüşleri Felsefi Teoloji Üzerine Dersler ve Bütün Felsefi Teodise Girişimlerinin Başarısızlığı Üzerine çalışmaları bağlamında ele alınacak ve düşüncesindeki değişim çizgisine değinilecektir. Çalışmanın ulaşmayı amaçladığı sonuç ise şudur: Kant Dersler’de –dar anlamda– kötülüğü Augustinusçu bir teodise ile Aydınlanmacı ilerleme kavramının uzlaştırılmasını yansıtan bir perspektiften ele alır gibidir kötülüğü. Fakat Teodise’de aklın sınırları dâhilinde kötülüğe dair böyle bir akıl yürütmenin olanaksızlığından söz eder. Düşüncesindeki bu keskin dönüş Eleştiriler ile birlikte olgunlaşır ve Saf Aklın Sınırları Dahilinde Din’de “radikal kötülük” tezi olarak ortaya çıkar.
Journal Type : Uluslararası
Relevant Articles | Author | # |
---|
Article | Author | # |
---|