Katmanlı bir yapıya sahip olan kavramların çoğalarak kavramsal bir yığın haline gelmeleri, yeni üretilen kavramların gelenekle olan ilgi düzeylerinin “sorgulanmamasıyla” doğrudan ilgilidir. Çünkü “öz” bazen kavramın işaret ettiği alanın tam merkezinde, bazen yakınında bazen de çok uzağında kalabilir. Eğer bu mesafeler göz ardı edilir ise yeni kavram üretmenin önünde hiçbir kısıt kalmayacak, aynı zemine bakan farklı zaviyelerden farklı kavramlar türeyecek, araştırmacı da bu yığınları kaleminin ucunda taşımak zorunda kalacaktır. Gelenekle olan ilişki incelenirken de “geleneksel”, “icat edilen gelenek” ve “gelenekçilik” kavramlarının ifade alanına bir göz atmak gerekir. Çünkü bu dairede, yığınların oluşum sebeplerini görmek mümkündür. Kavramların arasında oluşan makaslar da yeni kavramların oluşmasına zemin hazırlar. Çünkü sanatçı ve sanatkâr örneğinde olduğu gibi kavramlar arasındaki makas günden güne açılmaktadır. Bu gibi sebeplerle oluşan kavram dağları neticesinde gelinen noktada kuramsal alanda bir tıkanıklık söz konusudur. Buradaki tıkanıklığın izâlesi için de yine kavramların gelenekle olan ilişkisine ve “geleneğin” mûsikîyle olan ilişkisine bakmak gerekir. Bu noktada kavramların tartışılarak ve geleneğe/gelenekli olana bağlanarak yoluna devam etmesi önem kazanır. Aksi takdirde mûsikîde nota versiyonlarında olduğu gibi çeşitlilikten doğan bir yığınlaşma, yığınlaşmadan kaynaklı bir söylem bunalımı kaçınılmaz hale gelir. Makalede çeşitli örnekler üzerinden gelenek ve mûsikî arasındaki ilişki değerlendirilecek; söylem bunalımına ve kuramsal tıkanıklığa sebep olan zemin üzerinden bir okuma sunulacaktır.
Benzer Makaleler | Yazar | # |
---|
Makale | Yazar | # |
---|