Ataerkil ve kapitalist toplumlar, toplumsal cinsiyet ilişkileri ve eşitsizliklerinin inşa edildiği ve yeniden üretildiği özel alan ve kamusal alan ayrımına dayalı olarak karakterize edilmektedir. Bu ayrıma bağlı olarak ev yaşamı, genellikle mahremiyet, özgürlük, güvenlik ve rahatlıkla ilişkilendirilerek kamusal dünyadan ayrılan, özel ve kişisel bir alan olarak kabul edilir. Ayrıca ev, insanların aidiyet ve duygusal bağlılık kurduğu, hatıralar barındıran tanıdık bir yer, sevgi ve huzur ortamı olarak tanımlanır. Bu anlamda bir konutun veya mekânın eve dönüştürülmesi, eve yüklenen anlamlar ve evle kurulan ilişkiler aracılığıyla gerçekleşmektedir. Bu süreçte kadınların ve erkeklerin eve ilişkin pratik ve deneyimleri farklılaşmakla birlikte bazı çelişkiler de içermektedir. Bu çalışma, toplumsal cinsiyet bağlamında evin anlamının ve evle kurulan ilişkinin nasıl farklılaştığını araştırmayı amaçlamaktadır. Eskişehir’de yapılan nitel araştırmada, amaca yönelik örneklem seçimi uygulanarak evli çiftlerle derinlemesine mülakatlar gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın sonuçlarına göre, kadınlar ve erkekler tarafından eve benzer anlamlar yüklendiği ev ve aile üyeleri arasında kurulan ilişkinin ise toplumsal cinsiyet bağlamında ev işlerine harcanan zaman ve emek, ev içinde kendilerine ait kişisel zaman ve mekân ile evdeki hatıra eşyalar açısından farklılaştığı ve bazı çelişkiler içerdiği görülmüştür.
Athercist and capitalist societies are characterized by the differentiation between the private and public spaces in which social gender relations and inequality are built and re-produced. Depending on this separation, home life is often regarded as a private and personal area that is separated from the public world by associating it with privacy, freedom, security and comfort. The house is also defined as a familiar place where people build membership and emotional devotion, where memories are hosted, a environment of love and peace. In this sense, the conversion of a housing or space into a house occurs through the meanings charged into the house and the relationships established with the house. While the practices and experiences of women and men in the house differ in this process, it also includes some contradictions. This study aims to explore the meaning of the house in the social gender context and how the established relationship with the house differs. In the quality research conducted in Eskişehir, profound conversations were conducted with married couples by applying the purpose-oriented sample selection. The study found that women and men have similar meanings on the house; the relationship between the household and family members, while the time and work spent on homework in the context of social gender, the personal time and place in the house and the memory items in the house, differed and contained some contradictions.
Alan : Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler
Dergi Türü : Uluslararası
Benzer Makaleler | Yazar | # |
---|
Makale | Yazar | # |
---|