Küreselleşme sürecinde bir yanda zenginlik öte yanda yoksulluğun artması gibi bir olgu ile karşılaşılması, yoksulluğun uluslararası kuruluşlarca yeniden “keşfedilmesine” yol açıyor. Özellikle BM’in yoksulluk ile insan hakları arasında ilişki kurduğu da bilinmekte. Ancak yoksulluk gibi yaygın, fakat dar bir anlayışla ele alınan sorun karşısında bu tartışma ve yaklaşımların sınırlı kaldıkları da ortada. Örneğin yoksullukla ilgili tartışmaların çoğunda yoksullukla bugünkü ekonomik sistem ve politikalar arasında ilişki kurulmadığı, kısacası küreselleşen kapitalizm gibi sisteme ilişkin bir sorun olarak görülmediği gibi, insan hakları ile ilişkisi de ulusal bir çerçevede ele alınmaktadır. Küresel düzeyde düşünülen çare “insani yardımlar” olmakta, sorunu insan haklarına bağlayanlar için de cılız uluslararası yardımların artması asıl mesele haline gelmektedir. Oysa yoksulluk karşısında insan hakları yaklaşımı, gerek anlayışlardaki yetersizlik, gerek uygulamadan gelen sorunlar nedeniyle birçok zaaf içermektedir. Bu zaafları irdelemeye çalışırken, yoksulluğun, ulusal/toplumsal zaaflara bağlı bir mesele olmaktan çok, günümüzdeki egemen sistemin neden olduğu küresel ve ulusal “ekonomik adaletsizlik” olarak görülmesi gerektiğinin vurgulanmasına da ihtiyaç var. Günümüzün egemen anlayışının henüz bu noktaya gelmekten uzak kaldığı düşünülürse, sorunu bu çerçevede tartışmanın öneminin büyük olduğu da ortada.
Benzer Makaleler | Yazar | # |
---|
Makale | Yazar | # |
---|