Modern dünyanın gelenekten farklı olarak kendine yeni alanlar oluşturduğunu söylemek mümkündür. Bunu sadece bir alana has addetmek ya da bir alanla sınırlamak mümkün değildir. Modernleşme ekonomik, siyasal, kültürel ve toplumsal pek çok alanda değişim ve dönüşüme öncülük etmiştir. Bu değişimin özellikle muhafazakâr ideoloji açısından en kırılgan nokta olan din konusunda olduğu söylenebilir. Çünkü geleneğin dayandığı en önemli özellik değişimin uzun soluklu olması ya da hiç olmaması yönündeyken modernleşmeninkininse hızlı değişim olabileceği ifade edilebilir. Modernleşmenin getirdiği devrimci değişimler bazen geleneğin tamamen inkârı bazen de bir unsurun dönüştürülüp sisteme entegre edilmesi şeklinde sonuçlanmıştır. Din olgusu için de bunun geçerli olduğu bazı alanların oluştuğunu söylemek mümkündür. Özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra klasik modernleşmenin hedeflediği gibi dinler önemini kaybetmemiş, bilakis dünya üzerinde pek çok insan dine yönelmiştir. Ancak modern dünyanın içinde yer bulan “din”le geleneksel “din”in farklı olduğunu belirtmek gerekir. Modernleşmenin geleneğin “din”inini tamamen ortadan kaldırmadığı fakat onu dönüştürüp yeni sisteme uyumlu bir “sivil din” oluşturduğu iddia edilebilir. Bunun İslam dünyasındaki örneği daha çok ideolojik ve politik özellikleriyle ortaya çıkan İslamcılık gibi görünmektedir. Modernleşme, Batı ve sömürgeciliğe muhalif bir kurtuluş teorisi olarak tezahür eden İslamcılık, değişen koşullar karşısında yeni versiyonlara bürünerek varlığını devam ettirmiştir. Bu çalışmanın konusu İslamcılık tartışmalarıyla “sivil din” teorisini birlikte okumaya çalışmaktır. İslamcılığın geldiği son durumda “sivil din” ile hemhal olduğu, çalışmanın genel neticesi olarak okunabilir.
Modern dünyanın gelenekten farklı olarak kendine yeni alanlar oluşturduğunu söylemek mümkündür. Bunu sadece bir alana has addetmek ya da bir alanla sınırlamak mümkün değildir. Modernleşme ekonomik, siyasal, kültürel ve toplumsal pek çok alanda değişim ve dönüşüme öncülük etmiştir. Bu değişimin özellikle muhafazakâr ideoloji açısından en kırılgan nokta olan din konusunda olduğu söylenebilir. Çünkü geleneğin dayandığı en önemli özellik değişimin uzun soluklu olması ya da hiç olmaması yönündeyken modernleşmeninkininse hızlı değişim olabileceği ifade edilebilir. Modernleşmenin getirdiği devrimci değişimler bazen geleneğin tamamen inkârı bazen de bir unsurun dönüştürülüp sisteme entegre edilmesi şeklinde sonuçlanmıştır. Din olgusu için de bunun geçerli olduğu bazı alanların oluştuğunu söylemek mümkündür. Özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra klasik modernleşmenin hedeflediği gibi dinler önemini kaybetmemiş, bilakis dünya üzerinde pek çok insan dine yönelmiştir. Ancak modern dünyanın içinde yer bulan “din”le geleneksel “din”in farklı olduğunu belirtmek gerekir. Modernleşmenin geleneğin “din”inini tamamen ortadan kaldırmadığı fakat onu dönüştürüp yeni sisteme uyumlu bir “sivil din” oluşturduğu iddia edilebilir. Bunun İslam dünyasındaki örneği daha çok ideolojik ve politik özellikleriyle ortaya çıkan İslamcılık gibi görünmektedir. Modernleşme, Batı ve sömürgeciliğe muhalif bir kurtuluş teorisi olarak tezahür eden İslamcılık, değişen koşullar karşısında yeni versiyonlara bürünerek varlığını devam ettirmiştir. Bu çalışmanın konusu İslamcılık tartışmalarıyla “sivil din” teorisini birlikte okumaya çalışmaktır. İslamcılığın geldiği son durumda “sivil din” ile hemhal olduğu, çalışmanın genel neticesi olarak okunabilir.
Alan : Güzel Sanatlar; İlahiyat; Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler
Dergi Türü : Uluslararası
Benzer Makaleler | Yazar | # |
---|
Makale | Yazar | # |
---|