Kullanım Kılavuzu
Neden sadece 3 sonuç görüntüleyebiliyorum?
Sadece üye olan kurumların ağından bağlandığınız da tüm sonuçları görüntüleyebilirsiniz. Üye olmayan kurumlar için kurum yetkililerinin başvurması durumunda 1 aylık ücretsiz deneme sürümü açmaktayız.
Benim olmayan çok sonuç geliyor?
Birçok kaynakça da atıflar "Soyad, İ" olarak gösterildiği için özellikle Soyad ve isminin baş harfi aynı olan akademisyenlerin atıfları zaman zaman karışabilmektedir. Bu sorun tüm dünyadaki atıf dizinlerinin sıkça karşılaştığı bir sorundur.
Sadece ilgili makaleme yapılan atıfları nasıl görebilirim?
Makalenizin ismini arattıktan sonra detaylar kısmına bastığınız anda seçtiğiniz makaleye yapılan atıfları görebilirsiniz.
 Görüntüleme 189
 İndirme 73
 Sesli Dinleme 1
Money-hedonism From Ibn Khaldūn’s Notion Of Morality
2019
Dergi:  
Cumhuriyet İlahiyat Dergisi
Yazar:  
Özet:

İbn Haldûn (öl. 808/1406)’a göre insan, yaşadığı ortamın jeo-ekonomipolitiğinden derin bir şekilde etkilenen sosyal bir varlıktır. Ona göre söz konusu bu etki o denli güçlüdür ki neredeyse insanla ilişkili bu yapıların tümünü birden determine etmektedir. Bu sistemde insan, hem yaşadığı ortama uyum sağlayan hem de bu uyum içerisinde kendisini tekâmül ettirebilen bir varlık olarak karşımıza çıkmaktadır. İbn Haldûn’un perspektifinden bakıldığında insan, yaşadığı çevresel şartlardan, geliştirdiği teknikten ve mimariden ayrı olarak ele alınamaz ya da tanımlanamaz. O, hem yaşadığı ortamı değiştiren hem de bu değişim içinde değişen varlıktır. İbn Haldûn’a göre bu değişimin temel gayesi, hayatı kolaylaştırma ve refaha kavuşma isteğidir. Dolayısıyla insanın tekâmülünü sağlayan motivasyonların en tabiî olanı karşılaştığı zorluklardır. Zorluklar, insanı zinde ve güçlü kılan unsurlardır. Bedevîlikten hadarîliğe oradan da umrânın refahına doğru ilerleyen insan, bu süreçte aştığı her zorluk sayesinde hayatını biraz daha kolaylaştırmış olmaktadır. İnsanın yaşamındaki bu kolaylıklar arttıkça mücadele edeceği zorluklar azalacağından bu manadaki her ilerleme onun bedensel ve ahlâkî olarak gevşemesine sebep olmaktadır. Bedensel gevşeklik, çevresel şartlara karşı insanın dayanma direncini kırarken; ahlâkî gevşeklik, arzuların, hazların ve refâhın cazibesine karşı insanı biçare kılmakta ve ahlâkî açmazların oluşmasına sebep olmaktadır. İbn Haldûn’un ahlâk düşüncesi; sosyal, siyasî, ekonomik vb. tüm bağlamlarıyla günümüz money-hedonist ahlâkının ortaya çıkardığı değersizleşmenin anlaşılmasına imkân sağlamaktadır. Bu makale kapitalist, parahazcı, tüketim temelli money-hedonist ahlâkın ortaya çıkardığı (obezite, sosyal medya bağımlılığı, tüketim; finansal, sanal ve imajinal değerlenmeler karşısında ahlâkî değersizleşme vb.) sosyal, siyasi ve ekonomik açmazları ve zorlukları İbn Haldûncu bir bakışla ele alıp çözümlemeyi amaçlamaktadır. Özet: İbn Haldun’a göre insan, aynı anda hem iyiliğe hem kötülüğe sahip bir varlıktır. İbn Haldun, insanın, sahip olduğu bu iki yönelimden çoğunlukla kötüye meylettiğini, bunun böyle olmasında da toplumsal şartların etkisi olduğunu vurgulamaktadır. İbn Haldun, insanın doğasına ait bir diğer özelliğin, alışkanlıkları olduğunu belirtmektedir. Ona göre insan, alışkanlıklarının çocuğudur. Alışkanlıklar, insanda ikinci bir tabiat gibi yerleşir ve onun hakikat algısı başta olmak üzere tüm algılarını etkiler. İbn Haldun, insanın, gerek alışkanlıkları, gerek kültürü ve gerekse içinde yaşadığı iklim ve coğrafyanın sürekli etkisi altında olduğunu ve tüm bu yapıların onun ahlâkını, psikolojisini ve ırsî özelliklerini etkilediğini ileri sürmektedir. Ona göre insan, bu kültürel, sosyal, siyasi ve ekolojik koşullara uyum sağlayarak değişen, dönüşen ve belirlenen tarihsel/toplumsal bir varlıktır. Money-Hedonizm kavramı, “parasalcılık” anlamına gelen bir iktisat teorisi kavramı olan “monetarizm” ile “hazcılık” anlamına gelen bir ahlâk teorisi kavramı olan “hedonizm”i birleştirerek bizzat bizim ürettiğimiz ve “Para-hazcılık” anlamında literatüre kazandırmak istediğimiz bir kavramdır. Hedonizm, kökleri Antik Yunan felsefesine dayanan ve hayatın amacını “acıdan kaçıp hazzı yakalamak” olarak belirleyen bir yaşam felsefesini ifade etmektedir. Monetarizm ise Milton Friedman’ın (ö. 2006) 1970’de kurguladığı, ekonomideki tüm dengeyi para arzı ve talebine bağlayan Amerikan kaynaklı bir iktisat teorisidir. Buna göre, para talebi, bireylerin işlem, ihtiyat ve spekülasyon güdüleri ile üzerlerinde nakit olarak tutmak istedikleri para miktarıdır. Bir değişim aracının gücü onu kullanarak elde edebileceklerinizin miktar çeşit ve kalitesi arttıkça artar. Bu bakımdan para, bir değişim aracı olarak tarihte hiç olmadığı kadar modern toplumda güç kaynağı olmuştur. Paranın etkin bir güç olarak kudretinin artması, bu gücün etrafında sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik bir üst yapının oluşmasına neden olmuştur. Bu kültürün parçası olan ve kendisini iç içe yaşadığı ekonomiden soyutlayamayan insanın yaşamında ise sahip olduğu para ve para ile ifade edilebilen değerler oluşmuştur. Bu yapıda yaşamın ölçüsü para olduğundan para, insan yaşamını ve insana ait hazları tarihin hiç bir döneminde olmadığı kadar kesin bir şekilde belirlemektedir. İşte modern insan, bu iki kavramın (monetarizm ve hedonizm) bir araya gelmesiyle oluşan yeni bir değer felsefesine sahiptir. Bu yeni küresel yaşam felsefesine “Money-Hedonizm” diyebiliriz. Money-hedonist insan, kalbinde para sevgisini, ona sahip olmanın hevesini, onu kullanmanın hazzını taşıyan, sınırsız bir tutku ve hırsla onu arzulayan ve ona ulaşmak için meşru yahut gayr-i meşru tüm yol ve yöntemleri denemekten çekinmeyen insandır. Onun en belirgin özellikleri, bencillik, sahip olma hırsı, başkalarına karşı nefret ve güvensizliktir. O, yokluk içinde değil bolluk içinde boğulmakta ve önce kendi iç dünyasını ardından da yaşadığımız dünyayı cehenneme çevirmektedir. İbn Haldun, bedevîliğin hadâriliği hedeflemiş ve ona doğru evrilen bir toplum olduğunu, bolluk ve refah şartlarını yakaladığında da hadâriliğe teslim olduğunu vurgulamaktadır. Bu bakımdan bedevîlik, hadarîliğin kaynağıdır. İbn Haldun’a göre bedevîler, hadarîlere nazaran iyiliğe daha meyilli, daha cesur ve daha ataktırlar. İbn Haldun tarafından bedevîliğin nihai amacı olarak tanımlanan hadarîlik, umrânın, geçilmesi gereken zorunlu bir aşamasıdır. Ona göre, asabiyetin mülkle nihayet bulması gibi bedevî umrân da hadarî umrânla nihayete ermekte ve varlık nedenleri ortadan kalkan bu unsurlar sırasıyla zevâle uğrayarak yeni bir devrin başlangıcı olmaktadırlar. İbn Haldun, hadâretle birlikte yerleşik hayata geçen ve şehirde yaşayan insanların, tabiatlarında bulunan kötüye meyletme özelliğinin de etkisiyle, ekonomik açıdan refaha kavuşur kavuşmaz tüketim ve hazlara kendilerini kaptırdıklarını ve bunun sonucunda ahlâkî olarak yozlaştıklarını ileri sürmektedir. İbn Haldun’a göre insanların bedevî yaşam tarzından hadârî yaşam tarzına geçişlerini belirleyen temel unsur, geçim yolları ve buna bağlı olarak ortaya çıkan ihtiyaçlarında meydana gelen değişimdir. O, bu değişimin, zaruriyattan lükse doğru ilerlediğini ve bu değişimle beraber insanların tabiatındaki etik kaygının, yerini estetik kaygıya bıraktığını düşünmektedir. Ona göre estetik kaygı, insan nefsinin doyumsuzluğunu açığa çıkardığından insan, hep daha iyi, daha güzel ve daha çok olanın peşine düşmekte ve bu nedenle de dinî ve dünyevî huzurunu bozabilecek her türlü kötülüğe kolayca meyletmektedir. İbn Haldun’un analizini yaptığı bedevî toplum karşısında hadarî toplum; çok daha homojenleşmiş, kentleşme ile birlikte yaşam tarzı farklılığının belirgin biçimde azalmış olduğu modern bir toplumu temsil etmektedir. Ancak bu yaşam tarzını belirleyen faktör olarak doğa ile kurulan ilişkilerin veya ekonomik faaliyetlerin belirleyici etkisi değişmemiştir. Günümüz insanı kentleşirken aynı zamanda kentleşmenin talep ettiği psiko-sosyal zorunluluklar tarafından homojenik biçimde şekillenmiştir. İletişimin hızlanması, bilgiye ulaşılmanın kolaylaşması, kurumlar ve insanlar arasında yeni bir inter-connect iletişim sahasının açılması sadece sosyo-ekonomik değil, ilişki kurma biçimini derin şekilde etkileyen yeni bir sosyo-psikolojik durum oluşturmuştur. Kentlerde insan-doğa ilişkileri azalırken insan, kendini doğa içinde insan olarak değil kent içinde insan olarak algılamakta, bu algılayış tarzıyla birey, kent yaşamı ve hukuk tarafından tanımlanmaktadır. Doğadan kopuş, doğaya yabancılaşmanın yanı sıra insanın kendi doğasına da yabancılaşması gibi kaçınılmaz bir sonuç yaratmıştır. Kapitalizmle birlikte benimsenen liberal politikalar, serbest girişimciliği dolayısıyla rekabeti teşvik etmiştir. İbn Haldun’un yaşadığı dönemde, kendisini doğa içindeki mücadelesi ile var eden insan, modern dönemde ise kendini rekabet içindeki ekonomik yapıda var etmektedir. Modernitede insan, geleneksel toplumdan farklı olarak sadece yaşam tarzı ve ahlâkî değerlerle değil, aynı zamanda istatistiksel değerlerle ifade edilmektedir. Günümüz ekonomi bilimini oluşturan çıkarcı ve matematiksel dünya, modern insanın sosyo-ekonomik ve sosyo-psikolojik yapısını şekillendirmektedir. İbn Haldun’un yaşadığı dünyada “önce kazan, üret, bollaştır sonra lükse ulaş” gibi doğal gelişim bulunuyorken günümüzde bu doğallık bozulmuş “önce harca sonra ödersin” gibi doğal olmayan bir yapı ortaya çıkmıştır. Günümüz insanını üretmeden tüketmeye, bolluğa ulaşmadan lükse yönelten iki önemli unsur olduğunu görmekteyiz. Birincisi, sistemin daha çok harcamayı teşvik etmesi ikincisi ise insanların kontrolsüz haz duygusudur. İbn Haldun, şehirlilerin, dünya nimetlerine aşırı meylettiklerini, zevk ve eğlence ile çokça meşgul olduklarını ve şehvetlerini tatmin etmeye aşırı düşkün olduklarını bu nedenle de nefislerinin kirlendiğini ve bu kirlilik oranında da iyi ve hayırlı şeylerden uzaklaştıklarını belirtmektedir. Öyle ki zamanla onların, utanma duygularını bile kaybettiklerinden bahseder. Buradan anlaşılmaktadır ki lüksün getirdiği yaşam, insanın ahlakî değerlerini yıkıma uğratarak, özellikle onun utanma duygusuna saldırarak ahlakın dinamik, sübjektif, disipline edici duygusunu işlevsiz hale sokmaktadır. Sonuç olarak, money-hedonizmin değer dünyası rakamlardan ibaret olan katı, maddi ve soğuk bir nitelik arzetmekte iken; bu değer dünyasında var olmaya çalışan insan ise esnek, manevî ve duygusal bir nitelik taşımaktadır. Hal böyle olunca insan, bu değer dünyasında sürekli bir çatışma, arada kalma, intihar, güvensizlik ve yalnızlaşma gibi toplumsal anomali haline itilmektedir.

Anahtar Kelimeler:

Atıf Yapanlar
Bilgi: Bu yayına herhangi bir atıf yapılmamıştır.
Benzer Makaleler
Cumhuriyet İlahiyat Dergisi

Alan :   İlahiyat

Dergi Türü :   Uluslararası

Metrikler
Makale : 1.205
Atıf : 2.516
© 2015-2024 Sobiad Atıf Dizini