Kullanım Kılavuzu
Neden sadece 3 sonuç görüntüleyebiliyorum?
Sadece üye olan kurumların ağından bağlandığınız da tüm sonuçları görüntüleyebilirsiniz. Üye olmayan kurumlar için kurum yetkililerinin başvurması durumunda 1 aylık ücretsiz deneme sürümü açmaktayız.
Benim olmayan çok sonuç geliyor?
Birçok kaynakça da atıflar "Soyad, İ" olarak gösterildiği için özellikle Soyad ve isminin baş harfi aynı olan akademisyenlerin atıfları zaman zaman karışabilmektedir. Bu sorun tüm dünyadaki atıf dizinlerinin sıkça karşılaştığı bir sorundur.
Sadece ilgili makaleme yapılan atıfları nasıl görebilirim?
Makalenizin ismini arattıktan sonra detaylar kısmına bastığınız anda seçtiğiniz makaleye yapılan atıfları görebilirsiniz.
 Görüntüleme 33
 İndirme 10
YABANCILAŞMANIN TEZAHÜRÜ OLARAK TANRI: LUDWIG FEUERBACH’IN ANTROPOLOJİK ATEİZMİNDE DİN ELEŞTİRİSİ
2022
Dergi:  
Kilis 7 Aralık Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
Yazar:  
Özet:

Düşünce tarihinde Rönesans ve reform hareketleri ile birlikte insanın Ortaçağ'ın dinî ve teolojik öğretilerinden kurtulma çabası, gerçeklik arayışında ve algısında evrilmeye neden olur. Nitekim modern dönemle başlayıp Sanayi Devrimi sonrası süreçte ve özellikle 19. yüzyıl boyunca Tanrı inancıyla ilgili sorgulamaların arttığı görülür. Tanrı’dan ve dinî otoritelerden bağımsızlaşmak uğruna/amacıyla insanın merkeze alındığı bu fikirlerden biri Alman Materyalist Ludwig Feuerbach’a (1804-1872) aittir. Descartes ile birlikte sistematik hale gelen modern düşüncenin doğuştancı yaklaşımının aksine Tanrı fikrinin insan zihninde sonradan ve deneyimler yoluyla oluştuğunu savunan Feuerbach’a göre Tanrı kavramı insanın kendi doğasını dışa yansıtmasının bir tezahürü ve sonucudur. Tanrı’ya bağlandığını ve O’nu sevdiğini sanan insan aslında, kendisinde olmasını istediği ama sahip olamadığı özellikleri atfetmek için bir öteki tasavvuru meydana getirir. Diğer bir ifadeyle insanın Tanrı tasavvuru ve inancı, insan doğasında var olan zayıflıktan, bu zayıflığı tamamlayabileceği dışsal bir varlık arayışından kaynaklanır. İnsan-insan ilişkisinde var olan, bizatihi insan doğasında bulunan duygu ya da değerlerin kutsal bir ötekiye atfedilmesiyle, insan kendine yabancılaşır. Böylece kendisinde var olan özelliklerin bir başka varlık olarak Tanrı’ya yüklenmesi, insanın kendisine yabancılaşması, kendi benliğini ya da özünü yadsıması anlamlarını içerir. Din ve teolojinin neden olduğu bu yabancılaşma insanı kendi özünden ve doğasından kopararak benliğin eksik doğasını, bu eksikliği kendisinde bulundurmayan mutlak bir öteki ile tamamlama arzusunu açığa çıkarır. İnsanın değer yitimine neden olan yabancılaşma, dini teolojinin insana, onun dışsal bir öteki olan Tanrı karşısında zayıf bir varlık olduğunu benimsetmesinin bir sonucudur. Klasik Alman idealizminden materyalizme ve pozitivizme geçişi temsil eden Feuerbach, Hegel idealizmini ve diyalektiğini bir araç olarak kullanmaya devam etmekle beraber tersine okuyarak/yorumlayarak gerçeklik arayışına yönelik düşünce akışını metafiziksel Mutlak Ruh’tan tikel insana doğru olacak şekilde benimser. Hegel, zihinsel nesneler ile dışsal nesneler arasındaki ilişki sorununda düşüncelerin varlığa tekabül ettiğini, bunun garantisinin de Mutlak Zihin olduğunu vurgular. Hegelci monistik idealizm, zihinle dış dünya arasındaki bütünlüğü sağlayan Mutlak zihnin dünyadan önce var olduğunu iddia eder. Buna karşın Feuerbach, tikel akıllardan hareketle genelin bilgisine ulaşılabileceğini savunur. Zira gerçeğin bilgisinin, düşünceden nesneye değil, ancak nesneden düşünceye doğru bir yol takip edilmesi halinde mümkün olabileceğini savunur. Böylece din ve teolojiye yönelik eleştirilerde de tümevarımsal yöntemi benimseyen Feuerbach ateizmin esas itibarıyla gerçek hümanizm, teolojinin de aslında antropoloji olması gerektiğini bu nedenle Tanrı olduğuna inanılan varlığın gerçekte insan olduğunu savunur. Mükemmel bir Tanrı inancının insanın doğasında bulunduğu ve doğuştan geldiği iddiasına karşın o, bu inancın insanda sonradan oluştuğunu iddia eder. Bu nedenle Tanrı, nesnel bir bakış açısıyla değerlendirildiğinde, öznel ve bireysel bir duygudan başka bir şey değildir. İnsanın gerçek dışı spekülasyonlarla dolu temelsiz inançlarının yerine gerçek bir din anlayışına sahip olmasını sağlamak için teolojinin yerine antropoloji, dinin yerine felsefe gelmelidir. Çünkü din, ona göre gerçekliğin teoloji yüzünden gerçekdışı bir hal almış yansısında insanın kendi gerçeğini aradığı ancak bu gerçeği doğrudan ve dolaysız olarak sen ile ben arasında bulabileceği sevgi ve aşktan ibarettir. Böylece iki insan arasında sevgi yoluyla oluşan her birlik, dindir. Çalışmamızın amacı, Feuerbach düşüncesinde Tanrı'nın insanın psikolojik zayıflıklarının ve doğasındaki eksikliklerin bir sonucu olduğunu ortaya koymayı amaçlar. Bu düşüncenin oluşmasında Feuerbach’ın felsefi arka planının, insan doğasına ve yabancılaşmaya ilişkin görüşlerinin belirleyici olduğu vurgulanır. Nitekim o, Tanrı'nın insan tarafından yaratılan kurgusal bir varlık olduğunu, Tanrı'ya atfedilen bütün özelliklerin esasen insan doğasına ait olduğunu savunur. Bu nedenle insan, Tanrı'ya inanarak, onu yücelterek kendi doğasına yabancılaşır. Bu huus, Feuerbach'ın açıkça klasik anlamda bir Tanrı fikrinin yerine insan doğasını süblime eden antropomorfik bir düşünce benimsediğini gösterir. Ancak bu yaklaşım genelde bütün kutsal dinlerin inanç ilkelerine yönelik sert eleştiriler içerse de, özelde ve baskın bir şekilde Hıristiyanlığın Tanrı ve inanç ilkelerini yorumlayan Hıristiyan teolojisini hedef alan hümanist bir felsefi temele dayanır.

Anahtar Kelimeler:

God As The Implication Of Alienation: A Criticism Of Religion In Ludwig Feuerbach's Anthropological Atheism
2022
Yazar:  
Özet:

In the history of thought, the effort to get rid of the religious and theological teachings of the Middle Ages, together with the Renaissance and reform movements, causes an evolution in the search and perception of reality. As a matter of fact, it is seen that the questioning about the belief in God increased in the period after the Industrial Revolution, starting with the modern period, and especially during the 19th century. One of these ideas, in which man is put in the center for the sake of independence from God and religious authorities, belongs to the German materialist Ludwig Feuerbach (1804-1872). Contrary to the innate approach of modern thought that became systematized by Descartes, Feuerbach argues that the idea of God is formed in the human mind afterwards and through experiences, and the concept of God is a manifestation and result of man's reflection of his own nature outward. Man, who thinks that he submits to God and loves him, creates a sort of external "other" imagination in order to attribute the features he wants to have but cannot have indeed. In other words, the source of man's vision and belief in God is the weakness inherent in his nature, then the search for an external existence that he can complete this weakness. By attributing the feelings or values that inherently exist in the human-human relationship, to a sacred other, man becomes alienated from himself. Thus, attributing the features that exist in him to God as another being, includes the meanings of man's alienation from himself, denial of his own self or essence. This alienation caused by religion and theology exposes the detachment of man from his own essence and nature, the desire to complete the deficient nature of his self with an absolute other who does not have this deficiency in himself. Alienation, which causes human depreciation, is a result of religious theology's assumption that man is a weak being in the face of God, an external other. Representing the transition from classical German idealism to materialism and positivism, Feuerbach continues to use Hegel's idealism and dialectic as a tool. However, by reading/interpreting it in reverse, he adopts the flow of thought towards the search for truth from the Absolute Spirit to individuality. Hegel, in the problem of the relationship between mental objects and external objects, emphasizes that the thought corresponds to the existence, and the guarantee of this is the Absolute Mind. Hegelian monistic idealism claims that the Absolute mind, which provides the unity between the mind and the external world, existed before the world. On the other hand, Feuerbach argues that general knowledge can be reached from particular minds. Because he argues that the truth can be acquired only if a path is followed from the object to the thought, not from the thought to the object. Thus, Feuerbach, who adopted the inductive method in his criticisms of religion and theology, stated that atheism should essentially be real humanism, therefore, he argues that the being believed to be God is actually nothing but human. Despite the claim that the belief in a perfect God is in human nature and innate, he claims that this belief arises from experiences throughout lifetime. God, when evaluated from an objective point of view, is nothing but a subjective and individual feeling. Theology should be replaced by anthropology and religion should be replaced by philosophy in order to ensure that people have a true understanding of religion instead of their baseless beliefs full of unrealistic speculations. Because, according to him, religion consists of nothing but love, where the human seeks his own truth in the reflection of reality that has become unreal due to theology, but can find it (his own truth) directly in relation between you and me. Thus, any union between two people through love is religion. The aim of our study is to reveal that in Feuerbach's thought, God is a result of human psychological weaknesses and deficiencies in his nature. It is emphasized that Feuerbach's philosophical background, his views on human nature, and alienation are decisive in the formation of the aforementioned thought. Indeed he argues that God is a fictional being created by man, and that all the characteristics attributed to God are essentially belong to human nature. Therefore, by believing in God and glorifying him, man becomes alienated from his own nature. This shows that Feuerbach clearly adopted an anthropomorphic idea that sublimates human nature instead of a classical idea of God. However, although this approach generally includes serious criticisms of the belief principles of all holy religions, it is based on a body of humanistic principles that specifically and predominantly targets Christian theology, which claiming authoritarianism in the interpretation of belief in God and other principles of Christianity.

Anahtar Kelimeler:

Atıf Yapanlar
Bilgi: Bu yayına herhangi bir atıf yapılmamıştır.
Benzer Makaleler






Kilis 7 Aralık Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi

Alan :   İlahiyat

Dergi Türü :   Uluslararası

Metrikler
Makale : 251
Atıf : 270
2023 Impact/Etki : 0.133
Kilis 7 Aralık Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi