Kullanım Kılavuzu
Neden sadece 3 sonuç görüntüleyebiliyorum?
Sadece üye olan kurumların ağından bağlandığınız da tüm sonuçları görüntüleyebilirsiniz. Üye olmayan kurumlar için kurum yetkililerinin başvurması durumunda 1 aylık ücretsiz deneme sürümü açmaktayız.
Benim olmayan çok sonuç geliyor?
Birçok kaynakça da atıflar "Soyad, İ" olarak gösterildiği için özellikle Soyad ve isminin baş harfi aynı olan akademisyenlerin atıfları zaman zaman karışabilmektedir. Bu sorun tüm dünyadaki atıf dizinlerinin sıkça karşılaştığı bir sorundur.
Sadece ilgili makaleme yapılan atıfları nasıl görebilirim?
Makalenizin ismini arattıktan sonra detaylar kısmına bastığınız anda seçtiğiniz makaleye yapılan atıfları görebilirsiniz.
 Görüntüleme 106
 İndirme 42
Muted Modernist
2019
Dergi:  
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi
Yazar:  
Özet:

Suudi Arabistan özellikle 2015 sonrası uluslararası medyada sıklıkla sözü edilen bir aktör haline gelmiştir. Arap dünyasının en büyük ekonomisi ve İslam dünyasının merkezi olan Mekke ve Medine’nin “hizmetkarı” olan kral ve ailesi başta Yemen iç savaşı olmak üzere birçok kirli dosyaya müdahil olmakla suçlanmaktadır. 2015’te savunma bakanı olan Muhammed bin Selman’ın 2017’de aile içi bir darbeyle I.Veliaht olması sonrası süreç el-Suud ailesi ve Suudi Arabistan iç siyasetini daha fazla gündeme taşımıştır. Bu anlamda de facto kral olan bin Selman’ın Ritz Carlton otelinde kendisine muhalefet edebilecek potansiyeli taşıyan işadamı, gazeteci ve prensi hapsedip zorla biat ettirmesi Suud iç siyasetindeki güç mücadelesinin nasıl işlediğini gösterir niteliktedir. Baskının ve şiddetin el-Suud ailesi tek elinde meşrulaştırılmasına Bin Selman’ın direktifleriyle gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan’ın İstanbul başkonsolosluğunda vahşice öldürülmesi örnek verilebilir. Dolayısıyla Suudi Arabistan’da iç siyasi dengeler kralın ve yakın çevresinin güç konsolidasyonu projesi ve el-Suud ailesinin rejim güvenliği bağlamında değerlendirilmelidir. Bu noktada A Most Masculine State, A History of Saudi Arabia, Contesting the Saudi State, Salman’s Legacy: The Dilemmas of a New Era in Saudi Arabia gibi kitapların yazarı, Madawi al-Rasheed’in “Muted Modernist” isimli eseri Suud iç siyaseti açısından aydınlatıcı bir şablon ortaya koymaktadır. 1962 doğumlu Suudi Arabistan vatandaşı sosyal antropoloji alanında profesör olan al-Rasheed King’s College London, London School of Economics and Political Science gibi önemli kurumlarda görev yapmıştır. Tanıtımını yapacağımız kitabı Türkiye’de pek fazla bilinmemektedir. Kitabın ana konusu Suudi Arabistan’daki geleneksel aşırıcı İslamcı kesim- Vehhabi ulema nizamı ile al-Rasheed’in adlandırmasıyla azınlık olan modernistlerin siyasal mücadelesidir. (s.1) Suudi Arabistan’daki aktivist, entelektüel ve alimlerin ana İslami metinleri yeniden okuma ile sivil toplum arasında bağ kurarak oluşturdukları yeni politik form Vehhabilik ve baskıcı- şiddet yanlısı militan “cihatçılığa” meydan okumaktadır. (s.9-10) Bu anlamda yazar modernistleri Müslümanların yaşadığı modern çağın sorunlarına ve zorluklarına çözüm bulmak için İslami temel metinleri ve kurumları tekrar gözden geçiren kitle şeklinde tanımlamaktadır. (s.2) Yazarın kitapta literatüre kattığı kavramsallaştırmardan birisi “divine politics” ilahi-rabbani siyasettir. HASM ve Tanwiris isimli destek gruplarının biraraya gelmesinden oluşan bu tarz siyaset yazara göre bu siyaset seküler ile dini (religious) politikalar arasındaki çizgilerin bulanıklaştığı alandır. (s.4) Yazarın kitapta modernist olarak tanımladığı gurüh sosyo-politik aktivistleri, entelektüel şahısları, din adamlarını ve seküler şahısları barındırmaktadır. Yazar bu isimleri neden modern olarak tanımlamaktadır? Yazara göre liberal olarak tanımlanması güç olan bu isimler ana İslami kaynakları yeniden yorumlamaktadır. İslami normları yeniden düşünme çabasında olan bu isimlere göre İslam’ın ruhu ile modern toplumun kodları arasında bir benzerlik vardır. Örneğin modernistler İslam tarihinin rasyonel bir değerlendirmeye tabii tutulması yönünde isteklerini dile getirmişlerdir. Bu anlamda İslam tarihindeki özgürlük ve politik temsilleri günümüze uyarlayıp daha kapsayıcı bir perspektif sunmaktadırlar. Bu durum söz konusu şahısları “modern” yapmaktadır. Ayrıca söz konusu modern pozisyonlar Suudi Arabistan’daki resmi devlet ideolojisi olan Vehhabilik perspektifine karşı bir perspektif oluşturmakta ve meydan okumaktadır. Bu noktada modernistlerin “cihat” kavramına getirdikleri yeni yorum dikkat çekicidir. Suudi Selefiliği açısından yeni olan “barışçıl cihat” (s.134) ve “kelime cihadı”  (s.67) kavramları söz konusu aktivistler tarafından dile getirilmiştir. Yazarın kitapta cevaplamaya çalıştığı sorular; günümüz Suudi Arabistan’ında kaç tane reformcu grup bulunmaktadır? Bu grupların üye yelpazesi ve genişliği ne kadardır? İnsanlar kültürel ve siyasal olarak nasıl etkilenmektedir? Suudi Arabistan’ın yüzde kaçı reforma açıktır veya yüzde kaçı varolan statükodan yanadır? Modernistlerin gerçek ajandaları nedir? Modernist hareketin politik reformları Suudi Arabistan’ı Suriye’deki yaşanan çatışmadan daha kötü bir hale sürükleyecek mi? Bu sorular Arap ayaklanmalarının sonuçlarıyla şekillenmiştir. Yazar 2011 öncesi ve sonrası Arap ayaklanmaları bağlamında Suudi Arabistan’daki insan hakları savunucularının eylemlerinin kısıtlı olduğunu belirtmektedir. Bu durum modernistleri “muted” yani sessizleştirilmiş yapmaktadır. Yazar Arap ayaklanmaları sürecinde reformistleri hapsetmenin ve işkence yapmanın reform çağrılarını ve ideolojik dönüşümleri engellemediğini aksine sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla bu baskıcı politikaların mezkur taleplerin benimsenmesine ve kurumsallaşmasına yol açtığını iddia etmektedir. (s.3) Yazar özellikle YouTube ve Twitter gibi sosyal medya kanallarının modernistler tarafından etkin kullanıldığını dile getirmektedir. Nitekim söz konusu ortamlar eylem mesajlarının yayılmasını ve gerçek protestolardan önce sanal protesto ortamlarının oluşmasını sağlamıştır. (s.45) Bu anlamda Suudi Arabistan’da herhangi bir şekilde siyasal protestonun yapılması noktasında sert ve keskin sınırlamaların olması söz konusu modernistlerin imza toplama stratejisine yöneltmiştir. Bu resmi imza toplama süreçleri demokratik dürtüleri uyandırmış, halkla yönetim arasında daha kapsayıcı yönetim metotların ve iyi ilişkilerin geliştirilmesi yönünde çağrıların artmasına neden olmuştur. Yazar aktivistler arasında çıkar çatışmalarının olduğunu belirtmektedir. Örneğin bir grup aktivist yönetimsel taleplerde ısrarcı olurken bir grup aktivist ise İslami kuralların esnetildiği iddiasıyla sertlik taraftarı olmuştur. (s.26) Fakat Arap ayaklanmaları süresince Suudi Arabistan’daki Selefi aktivistler Ümmet Partisini kurmuş (s.40) ve HASM olarak bilinen Suudi Arabistan Sivil ve Siyasal Haklar Birliği çatısı altında birleşmiştir. Birlik Suudileri mobilize etmiş, güçler ayrılığı ilkesini savunmuş, insan haklarının savunulması ve siyasi görüşlerinden dolayı hapiste olan kimselerin serbest bırakılması için birçok online kampanya düzenlemiştir. Yazar eserde Selman el-Avde, Muhammed el-Abd el-Kerim, Muhammed el-Ahmari gibi politik ve dini reform yanlısı isimleri zikretmektedir. Yazara göre Arap dünyasında saygın yere sahip olan bu isimlerin dönüşen zihin dünyaları İslam’ın yorum biçimi açısından da önemli işaretler vermektedir. Nitekim yazara göre İslam bir siyaset formudur. (s.30) Bu siyaset formu ilahi olmanın yanında muğlak ve seküler olan realistik dünyayla bir şekilde angaje olmaktadır. Bu çerçevede “Seküler Dünyada Rabbani Siyaset” girişinin ardından “Arap ayaklanmaları Arifisindeki Protestolar ve İmza Kampanyaları” adlı ilk bölümde 2011 sonrası yaşananları aktivizm bağlamında analitik bir çerçevede sunmaktadır. Bu bölümde siyasal sistemi reforme etmek, baskıcı uygulamaları kınamak ve siyasi temsil çağrıları yapma adına vizyonları ifade eden çeşitli imza kampanyalarına ilişkin anketler ortaya konulmaktadır. Yazara göre Arap ayaklanmalarının Suudi Arabistan ayağı 2001’den beri modernistler tarafından öne çıkarılan protestolara kadar geri götürülebilir. (s.16) Nitekim 2003-2008 arası 1990ların İslami Uyanış hareketi (Sahve) mensubu alimler insan hakları, sivil toplum ve demokrasi gibi modern kavramları benimsemiş ve politik reform içeren bir dizi talepleri dile getirmişlerdi. Bu olaylar Suudi Baharı kavramını literatüre sokmuştu. Söz konusu alimlere göre Suud rejiminin resmi politikası, baskıcı uygulamaları ve marjinalizasyon süreçleri (özellikle Şiilere yönelik) ülkedeki aşırıcılığı ve terörizm yandaşlığını besleyen faktörlerdir. Bu anlamda Arap ayaklanmaları Suud modernistlerine tarihsel olarak dile getirdikleri reform taleplerini tekrar sunabilecekleri bir ortam oluşturmuştur. Nitekim 2012-2013 yılları arasında Arap ayaklanmalarındaki “Halk nizamın devrilmesini istiyor” benzeri “Halk mahkumların serbest bırakılmasını istiyor” şeklinde sloganlar eşliğinde protestolar düzenlemiştir. “Otoriter Devlette Sivil Toplum” başlıklı ikinci bölümde yazar HASM ismiyle bilinen 2009’da 11 aktivist tarafından kurulan insan hakları kuruluşundan bahsetmektedir. Kurucu üyeleri arasında Abdülkerim Yusuf al-Gathar, Abdürrahman Hamit al-Hamit, Abdullah H. al-Hamit, Fahad Abdülaziz Ali al-Orani, Fevzan Muhsin al-Harbi, Easa Hamit al-Hamit, Mihana Muhammed al-Faleh, Muhammed Fahad al-Kahtani, Muhammed Hamad al-Muhaysen, Muhammed Saleh al-Becadi ve Saud Ahmet al-Doyuhayither yer almaktadır. Kuruluş BM Uluslararası İnsan Haklar Beyannamesine odaklanarak Suudi Arabistan’daki azınlık haklarının korunmasını, seçilmiş parlamentonun oluşturulmasını ve hesap verilebilirlik-şeffaflık ilkelerine dayalı kurumların inşa edilmesini hedeflemiştir. Fakat Suudi hükümeti kuruluşun önemli isimlerinden olan al-Becadi’yi 21 Mart 2011’de, al-Kahtani’yi 18 Haziran 2012’de, al-Hamit’i 11 Haziran 2012’de “krala karşı halkı kışkırtma ve yabancı medya kanallarıyla konuşma” gibi suçlardan ötürü tutuklamıştır. Dolayısıyla daha yeni oluşma evresindeki bu sivil toplum hareketi baskıyı ve insan hakları ihlallerini savunan “İslami” diskurla hareket eden rejim tarafından bastırılmış, 2013’te mahkeme kararıyla kapatılmıştır. “Devrim Üzerine” başlıklı üçüncü bölümde ise Selman el-Avde’nin düşüncelerine yer verilmiştir. Avde 1990’lı yıllarda ABD askerlerinin Suudi Arabistan topraklarına konuşlanmasına karşı çıkan Sahve ulemasının en önemlileri arasındadır. Bu yıllarda siyasal reform çağrılarına yönelik imza kampanyaları düzenlemiş olması 1994-1999 yıllarını hapiste geçirmesine neden olmuştu. (s.75-77) Avde barışçıl gösterileri desteklemekte ve ona göre otoriterlikten kurtulmanın en uygun yolu barışçıl gösteriler düzenlemektir. Avde’nin bu düşünce tarzı her ne kadar Selefi diskuru kullansa da kendisini geleneksel Selefi okuldan ayırmaktadır. Nitekim geleneksel Selefi düşüncesinde emire/yöneticiye itaat şarttır ve bu durum Selefileri Müslüman yöneticinin her türlü siyasetini kabul etmeye zorlamaktadır. Avde’ye göre İslami devlet insanlar arasında basit sivil bir anlaşmaya dayalı bir projedir ve yine ona göre İslam’da teokrasiye yer yoktur.  (s.83) “Kuvvet ve Seçim Arasında: Selefi Bağlamda Şeriatı Tartışmak” isimli dördüncü bölümde ise genç bir İslami entelektüel olan Abdullah al-Maliki’nin düşünceleri resmedilmektedir. Al-Maliki Tunus ve Mısır devrim yaşamış ülkelerde şeriatın nasıl uygulanacağını etraflıca tartışmış bir isimdir. Ona göre şeriat zorla değil seçimle uygulanmalıdır. (s.103) Diğer bir deyişle şeriat halkın isteğiyle sistemsel boyuta entegre edilmelidir. Ayrıca al-Maliki devletin toplumdaki dindarlığı koruma rolünü de sorgulayarak Selefiler içinde yeni bir akıma öncülük etmektedir. “Otoriterliğin Dini Kökenlerini YapıSöküm Teorisine Göre Analiz Etmek” adlı beşinci bölüm Muhammed al-Abd al-Kerim’in düşüncelerine yer vermektedir. Al-Karim otoriterliğin, baskıcı politikaların ve adaletsizliğin dini kökenlerini metinleri (deconstruct) yeniden okuyarak farklı bir forma bürümüştür. (s.115) Özellikle kutsal metinlerde geçen ulul emre itaat nosyonunu sorgulayarak klasik Selefi ulemaya meydan okumuştur. Nitekim Selefi aktivistlere göre bu pozisyonda olan Selefi Sufileşmiş Selefilerdir. (s.145) Ayrıca Selefi ulemanın otoriter düzene meydan okuyacak alternatif bir söylem geliştirememiş olmasını eleştiren al-Karim’e göre bu eksiklik şiddet yanlısı militan Selefiliği doğurmuştur. Diğer bir deyişle  bazı Suudi aktivistlerin radikalleşmesi İslamcılık sebebiyle değil Suud rejiminin baskıları sonucu ortaya çıkmıştır. “Baskının İslamileştirilmesine Karşı Demokrasi” başlıklı altıncı bölümde ise Muhammed Al-Ahmari’nin düşünceleri öne çıkartılmıştır. Ona göre otoriter düzenden kurtuluşun tek çaresi demokrasidir. (s.137) Al-Ahmari’nin öne sürdüğü görüşler- İslam’ın demokrasi ile bağdaşıp bağdaşmadığı sorunsalı  İslam dünyası açısından yeni olmamakla beraber Selefi zihniyet açısından yeni bir döneme işaret etmektedir. Nitekim aksine yöndeki birçok Selefi görüşe rağmen al-Ahmari demokrasinin İslam ile çatışmadığını ileri sürmektedir. Eser Suudi Arabistan’a dair üretilen birçok basmakalıp görüşe meydan okumaktadır. Bunlardan ilki, Suudi Arabistan’ın iç siyasetine dair klişelerdir. Özellikle 11 Eylül sonrası Batı akademyasına konu olan Suudi Arabistan iç siyaset bağlamında itaatkar dini otoritenin sınırlarında resmedilmiştir. Diğer bir deyişle Suudi Arabistan’da muhaliflerin küresel çapta resmedilmesine neredeyse hiç rastlanılmamıştır. Bu anlamda al-Rasheed’in eseri Suudi Arabistan’a dair resmi ve muhalif dini politikalara dair yek pare anlayışa meydan okumaktadır. Eserin ikinci meydan okuması özellikle 11 Eylül sonrası oryantalist çevrelerce Suudi Arabistan ve Ortadoğu’ya dair “terör merkezi” etiketiyle alakalıdır. Buna göre Suudi Arabistan bir ülke olarak 11 Eylül’ü gerçekleştiren, el-Kaide ve DAİŞ gibi örgütleri finanse ettiği iddia edilmiştir. Al-Rasheed eserinde Suudi Arabistan içerisinde gerek Suud rejimine gerekse el-Kaide,DAİŞ tipi yapılara karşı çıkan ve daha çok evrensel insan haklarını dile getiren bir güruhun olduğunun altını çizmektedir. Bu anlamda şiddet yanlısı dinci, fanatik mezhepçi, kadın düşmanı vaizlerle dolu Suudi Arabistan algısı al-Rasheed’in eseriyle yerle bir olmaktadır. Kitabı alanında değerli kılan bir diğer özelliği ise kullandığı kaynaklardır. Yazar makale, el ilanı, risale, kitap ve mülakat gibi niteliksel dataları kullanarak önemli bir veritabanı oluşturmuştur. Aktivistlerle yaptığı online mülakatlar Suudi Arabistan’daki baskıcı politikaları da açıklar niteliktedir. Kitaba yönelik yapılacak eleştirilere gelince, yazarın her ne kadar birçok noktada haklı olsa da metni kaleme alışı “tarafsız” değildir. Nitekim Madawi al-Rasheed Şemmer kabilesinin dört kolundan en büyüğü olan Abde’ye mensup Reşidi ailesine mensuptur. 1700lü yıllar sonrası Osmanlı’nın küresel ölçekte dünya, bölgesel ölçekte Ortadoğu ve yerel ölçekte Körfez’deki düzen kurucu rolünün giderek zayıflaması güç dengelerini değiştirmişti. Bu anlamda Hicaz bölgesi birçok aktörün güç mücadelesi içerisinde olduğu bir bölge olarak tezahür etmişti. El-Suud ve el-Reşidi ailesi de bu güç mücadelesinde iki farklı kutbu temsil etmekteydi. El-Suud Osmanlı’ya karşı devlet fikrini Vehhabi-Suudi ittifakı ile perçinlerken el-Reşid ailesi Suud ile mücadelesinde Osmanlı’nın yanında yer almıştır. Bu arka plan ışığında Madawi el-Rasheed’in ve kitabın siyasal duruşu daha da netleşmektedir. Bu durum yazarın Suudi Arabistan iç siyasetinde “tarafsız” pozisyon almasını engellemiştir. Kitabın bir diğer eksik yanı Suudi Arabistan’daki rejim tarafından uygulanan baskıları sadece erkekler üzerinden ele almasıdır. Özellikle Suud rejiminin kadınlara yönelik baskıcı politikalarına karşı sosyal medyayı etkin kullanan Manal al-Sharif, Esra al-Gamhan, İman el-Nefcen, Azize el-Yusuf, Ayşe el-Manea, Muhammed el-Rabia, Luceyn el-Haslul, İbrahim Modeymig, Semar Bedevi ve Nesime al-Saade gibi isimlerin kitaba dahil edilmemesi eleştirilecek bir nokta olarak göze çarpmaktadır. Öte yandan al-Rasheed’in kullandığı modernist/gelenekselci dikotomisi oryantalist Goldziher ve Hurgronje tarafından sıklıkla dile getirilmiştir. Fakat yazar bu dikotominin kökenine veya eski tartışmalarına değinmemiştir. Ayrıca al-Rasheed’in gelenekselci olarak tanımladığı İslamcıların da bir parçası demokrasi ve sivil toplumla irtibatlıdır. Fakat burada negatif bir ilişki biçimi mevcuttur. Dolayısıyla al-Rasheed modernist/ gelenekselci ayrımını yaparken negatif- pozitif duruş farkını ıskalamıştır. Kitap İslamofobi’nin zirveye ulaştığı, genelde Ortadoğu özelde Suudi Arabistan’ın demokrasi, özgürlük gibi taleplerden yoksun olduğu oryantalist kanısını çürütme noktasında önemlidir. Ayrıca kitap Ortadoğu’daki dönüşen sosyo-kültürel dinamiklerin politik yansımaları açısından da önemli bir döneme işaret etmektedir. Özet olarak al-Rasheed’in bu eseri Suudi Arabistan bağlammında modernist Selefilik, demokratikleşme ve siyasal İslam konularına ilgi duyanlar için baş ucu niteliğindedir. Kitap anlatımındaki akışkanlıktan dolayı sadece akademik çevrelerce değil genel bir okuyucu kitlesi tarafından da okunmayı sağlamaktadır. İslamofobi’nin her geçen gün yükseldiği bir sosyo-politik konjonktürde al-Rasheed’in eseri klişeleşmişi İslam’ın başka toplum ve dinlerle uyumlu olmadığı iddiasını çürütmektedir. 

Anahtar Kelimeler:

Muted Modernist
2019
Yazar:  
Özet:

Saudi Arabia has become a frequently mentioned actor in international media, especially after 2015. The greatest economy in the Arab world and the center of the Islamic world, Mekka and Medina, the king and his family are accused of interfering in many dirty files, including the Yemen Civil War. The process after Mohammed bin Salman, the Defense Minister in 2015, was I.Veliaht with a family coup in 2017 has brought the al-Saud family and Saudi Arabia’s domestic policy to more agenda. In this sense, the de facto king of bin Salman, who has the potential to oppose him at the Ritz Carlton hotel, imprisoned and forced the entrepreneur, journalist and prince, is the way the power struggle in the Saudi domestic policy works. For the legitimation of the pressure and violence in the al-Saud family alone, the guidelines of Bin Salman can be given an example of the brutal murder of the journalist Jamal Khashoggi at the Saudi consulate in Istanbul. Therefore, the internal political balances in Saudi Arabia should be assessed in the context of the king’s and close surroundings’ power consolidation project and the al-Saud family’s regime security. At this point, the author of books such as A Most Masculine State, A History of Saudi Arabia, Contesting the Saudi State, Salman's Legacy: The Dilemmas of a New Era in Saudi Arabia, Madawi al-Rasheed's work "Muted Modernist" reveals an illuminating pattern in terms of Saudi domestic politics. Al-Rasheed King's College London, a Saudi citizen born in 1962, was a professor of social anthropology and worked in important institutions such as the London School of Economics and Political Science. The book that we will promote is not much known in Turkey. The main topic of the book is the political struggle of the modernists who are minority under the name of al-Rasheed, the traditional extremist Islamic part in Saudi Arabia. (s.1) The new political form that activists, intellectuals and scientists in Saudi Arabia create by re-reading the main Islamic texts and establishing links between civil society is challenging the militant “cihatism” that is suppressive and violent. and s. 9-10) In this sense, the writer defines the modernists as a crowd re-reviewing Islamic basic texts and institutions to find solutions to the problems and challenges of the modern era in which Muslims live. (s.2) One of the conceptualizations the author added to literature in the book is the "divine politics" divine-rabbani politics. This type of policy, which is made up of the gathering of support groups named HASM and Tanwiris, is the area where the lines between secular and religious (religious) policies are blurred. (s.4) The guest of social-political activists, intellectual persons, religious men and secular persons, which the author describes as modernist in the book. Why do the writers describe these names as modern? The writer says these names, which are hard to be defined as liberal, reinterpret the main Islamic sources. According to these names, which are trying to re-think the Islamic norms, there is a similarity between the spirit of Islam and the codes of modern society. For example, the modernists have expressed their desire to maintain a rational assessment of Islam’s history. In this sense, they adapt the freedom and political representations in Islamic history to the present day and offer a more comprehensive perspective. This is what makes these people “modern.” Moreover, these modern positions create and challenge a perspective against the Vehhabilik perspective, the official state ideology in Saudi Arabia. At this point, the new commentary that modernists bring to the concept of "cihat" is remarkable. The concepts of "Peaceful jihad" (p.134) and "Word jihad" (p.67), which are new in terms of the Saudi Selephism, have been expressed by those activists. The question the author is trying to answer in the book: how many reformist groups are there in Saudi Arabia today? How large and large are these groups? How do people be influenced culturally and politically? How much percent of Saudi Arabia is open to reform or how much percent is in the presence of the existing statute? What is the real agenda of modernists? Will the political reforms of the modernist movement make Saudi Arabia worse than the conflict in Syria? These questions were formed by the consequences of the Arab rebellion. The author points out that the actions of human rights defenders in Saudi Arabia in the context of the Arab rebels before and after 2011 are limited. This is what the modernists make “muted” or “smalled”. The author claims that in the process of the Arab rebels, the imprisonment and torture of the reformists do not prevent the calls for reform and ideological transformations, but that the spread of social media has led to the adoption and institutionalization of mosque demands. (s.3) The author points out that social media channels such as YouTube and Twitter are effectively used by modernists. In fact, the media concerned enabled the spread of action messages and the formation of virtual protests before real protests. and s. In this sense, the existence of severe and sharp restrictions on the point of political protest in Saudi Arabia in any way has led to the signing strategy of the modernists concerned. These formal signature collection processes have triggered democratic impulses, and have led to an increase in calls for more comprehensive management methods and the development of good relations between public governments. The author says there are conflicts of interest between the activists. For instance, a group of activists insisted on governmental demands, while a group of activists claimed that the Islamic rules were prompted. (s.26) But during the Arab rebellion, the Selephic activists in Saudi Arabia founded the People's Party (s. 40) and known as HASM, Saudi Arabia united under the roof of the Civil and Political Rights Union. The Union has mobilized the Saudi, defended the principle of separation of powers, and organized many online campaigns to defend human rights and to release those who are imprisoned for their political opinions. The author recalls the names of political and religious reformers such as Salman al-Avde, Muhammad al-Abd al-Kerim, Muhammad al-Ahmari. According to the author, the transforming mind worlds of these names, which have a respectful place in the Arab world, also give important signs in terms of the form of Islam's commentary. According to the author, Islam is a political form. (s.30) This political form is in some way engaged with the realistic world, which is widespread and secular in addition to being divine. In this framework, after the introduction of the "Rabbani Politics in the Secular World" in the first section, "Proteses and Signature Campaigns in the Arifis of the Arab Rebellions", the events after 2011 are presented in an analytical framework in the context of activism. In this section, the various signature campaigns are presented in the name of reforming the political system, condemning repressive practices and making calls for political representation. According to the authors, the foot of the Arab rebellion in Saudi Arabia can be brought back to the demonstrations promoted by the modernists since 2001. and s. In fact, scientists from the Islamic Awakening Movement (Sahve) of the 1990s between 2003 and 2008 adopted modern concepts such as human rights, civil society and democracy and expressed a series of demands including political reforms. These events brought the concept of Saudi Spring into literature. According to the scientists, the official policy of the Saudi regime, the oppressive practices and the marginalization processes (especially against Shiites) are factors that feed the country’s extremism and terrorist support. In this sense, the Arab rebels have created an environment in which they can re-entend the reform demands they have historically expressed to the Saudi modernists. In fact, between 2012 and 2013, the Arab rebels organized protests accompanied by slogans such as “People want the revenge of the rule” and “People want the release of prisoners”. In the second section entitled "Civil Society in the Authority State", the author speaks of the human rights organization founded by 11 activists in 2009, known as HASM. The founding members include Abdülkerim Yusuf al-Gathar, Abdürrahman Hamit al-Hamit, Abdullah H. al-Hamit, Fahad Abdülaziz Ali al-Orani, Fevzan Muhsin al-Harbi, Easa Hamit al-Hamit, Mihana Muhammad al-Faleh, Muhammad Fahad al-Kahtani, Muhammad Hamad al-Muhaysen, Muhammad Saleh al-Becadi and Saud Ahmet al-Doyuhayither. The organization focused on the United Nations International Declaration of Human Rights and aimed at protecting minority rights in Saudi Arabia, establishing a elected parliament and building institutions based on the principles of accountability and transparency. But the Saudi government arrested al-Becadi on 21 March 2011, al-Kahtani on 18 June 2012 and al-Hamit on 11 June 2012 for crimes such as “provocating people against the king and speaking through foreign media channels.” Thus, this newly formed civil society movement was suppressed by the "Islamic" discourse regime that defended the pressure and human rights violations, closed in 2013 by a court ruling. In the third part, entitled “On the Revolution”, the thoughts of Salman al-Avde are included. The Avde is among the most important of the Sahve ulema that opposed the US troops to the territory of Saudi Arabia in the 1990s. He had signed campaigns to call for political reform in these years, which led to his 1994-1999 years in prison. (s.75-77) The Avde supports peaceful demonstrations and according to it the best way to get rid of authority is to organize peaceful demonstrations. This style of thought of Avde, though he uses the Selefi discourse, separates himself from the traditional Selefi school. In fact, in the traditional Selefi thought, obedience to the commander/manager is a condition, and this situation forces the Selefi to accept all kinds of politics of the Muslim leader. According to Avde, the Islamic State is a project based on a simple civil agreement between the people, and again, according to him, there is no place for theocracy in Islam.  (p.83) In the fourth section, entitled “Middle and Election: Discuss the Charity in the Selfie Context”, the thoughts of a young Islamic intellectual Abdullah al-Maliki are illustrated. Al-Maliki is a thoroughly discussed name on how the Charity will be applied in Tunisia and the Egyptian revolutionary countries. He said the law should not be compulsory, but by election. (s.103) In other words, the Charity should be integrated into the systemic dimension by the will of the people. In addition, the al-Maliki state is also questioning the role of preserving religiousity in society, leading a new stream within the Selefs. The fifth chapter, “Analytics of the Religious Origins of Authority according to the Theory of Construction” is based on the thoughts of Muhammad al-Abd al-Kerim. Al-Karim has a different form by re-reading the texts (deconstruct) of the religious origins of authority, repressive policies and injustice. (s.115) Specifically in the sacred texts, the nation has challenged the classical Selefi ulema by questioning the notion of obedience to the order. In fact, the Selefi activists say that the Selefi Sufilated Selefi are in this position. (s.145) According to Al-Karim, which also criticizes that the Selefi aleman has not developed an alternative statement to challenge the autoritarian order, this lack has led to the militant Selefilism in favour of violence. In other words, the radicalization of some Saudi activists came from the pressure of the Saudi regime, not because of Islamism. In the sixth chapter, entitled “Democracy Against the Islamization of the Basque”, the opinions of Muhammad Al-Ahmari are highlighted. The only way to get rid of authority is democracy. (p.137) The views of Al-Ahmari — whether Islam is not new in terms of the problematic Islamic world where it is associated with democracy or not — indicate a new period in terms of Selefi mentality. In fact, many Selefi in the opposite direction, despite their views, argue that al-Ahmari democracy is not in conflict with Islam. There are a lot of things that are challenged by Saudi Arabia. The first of these is the clashes about the internal policy of Saudi Arabia. The issue of the Western Academy after September 11 in the context of domestic policy in Saudi Arabia was depicted within the boundaries of the obedient religious authority. In other words, in Saudi Arabia, there has been almost never seen a picture of the opponents globally. In this sense, al-Rasheed’s work challenges a clear understanding of the official and opposition religious policies of Saudi Arabia. The second challenge of the work is especially related to the label "terror center" of Saudi Arabia and the Middle East in the eastern surroundings after 11 September. According to the report, Saudi Arabia is claimed to have funded organizations such as al-Qaeda and ISIS, which took place on September 11 as a country. Al-Rasheed’s work highlights that in Saudi Arabia, whether the regime is necessary, al-Qaeda is an army that opposes ISIS-like structures and expresses more universal human rights. In this sense, the violent religious, fanatic religious, female enemy, filled with pastors, the Saudi perception of al-Rasheed is a land with the work of al-Rasheed. Another feature that makes the book valuable in the field is the resources it uses. The author has created an important database using qualitative data such as article, manual announcement, resale, book and interview. His online interviews with activists also explain the oppressive policies in Saudi Arabia. When it comes to the criticism to be made to the book, the author's practice of writing text is not "neutral" though it is right in many points. Indeed, Madawi al-Rasheed belongs to the Reşidi family, which belongs to Abde, the largest of the four arms of the Shemmer tribe. After the 1700s, the global weakening of the Ottoman's role in order creation in the Gulf in the world, the regional scale in the Middle East and the local scale had changed the power balance. In this sense, the Hicaz region has manifested itself as a region where many actors are in power struggle. Al-Sud and al-Rashidi family were also representing two different poles in this power struggle. The state idea against the Ottoman al-Suud was perceived with the Vehhabi-Saudi alliance while the al-Rashid family was on the side of the Ottoman in the struggle with the Saudi. In light of this background, the political position of Madawi al-Rasheed and the book is even more clear. This has prevented the writer from taking a "neutral" position in Saudi Arabia's domestic policy. Another disadvantage in the book is that the pressure imposed by the regime in Saudi Arabia is only addressed by men. Specifically, the social media use of Manal al-Sharif, Esra al-Gamhan, Imman al-Nefcen, Aziz al-Yusuf, Ayşe al-Manea, Muhammad al-Rabia, Luceyn al-Haslul, Ibrahim Modeymig, Semar Bedevi and Nesime al-Saade is a point to be criticized not to be included in the book. On the other hand, the modernist/traditional dicotomy used by al-Rasheed is often expressed by the orientalists Goldziher and Hurgronje. But the author has not mentioned the origin of this dicotomy or its ancient discussions. Also, some of the Islamists, which Al-Rasheed defined as traditional, are also connected with democracy and civil society. But there is a negative form of relationship. Therefore, al-Rasheed has missed the negative-positive position when making the modernist/traditional difference. The book is important at the point where Islamophobia has reached its peak, and it is important to destroy the Orientalist blood in which the Middle East, especially Saudi Arabia, has no demands such as democracy and freedom. The book also marks an important period in terms of political reflections of the transforming socio-cultural dynamics in the Middle East. In short, this work of al-Rasheed is the main end for those who are interested in the modernist Selephism, democratization and political Islamic issues in the context of Saudi Arabia. Because of the fluency in the book's narrative, it allows to be read not only by academic environments, but also by a general audience of readers. In a social-political context in which Islamophobia rises every day, al-Rasheed’s work clashes disrupt the claim that Islam is not consistent with other societies and religions.

Anahtar Kelimeler:

Atıf Yapanlar
Bilgi: Bu yayına herhangi bir atıf yapılmamıştır.
Benzer Makaleler
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi

Alan :   Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler

Dergi Türü :   Ulusal

Metrikler
Makale : 399
Atıf : 4.404
2023 Impact/Etki : 0.4
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi