İkinci Dünya Savaşı’nı sonlandıran ve günümüze kadar sadece iki kez insanlar üzerinde kullanılan nükleer silahlara sahip olmak, ülkeler açısından bir prestij ve üstünlük aracı olarak kabul edilmiş ve caydırıcılığın en temel öğelerinden birisi olmuştur. Fakat nükleer silahların ve bu silahlara sahip olan ülkelerin sayısı arttıkça, nükleer silahlarla ilgili sınırlayıcı ve engelleyici tedbirler de geliştirilmeye çalışılmıştır. Nükleer faaliyetlere karşı ilgisi artan ülkelerden biri de İran olmuştur. Şah yönetimindeki İran, İslam Devrimi’ne kadar geçen sürede, her alanda olduğu gibi nükleer ilişkilerde de Batılı ülkelerle işbirliği içerisinde hareket etmiş fakat Ahmedinejad yönetimi, sertlik yanlısı ve Batı karşıtı tavırlarıyla nükleer faaliyetlere karşı farklı bir yöntem izlemiştir. İran’ın nükleer faaliyetlere yönelik bu yoğun ilgisi, nükleer enerji üretimi için mi yoksa nükleer silah elde etmek için mi kullanılacaktır? Bu sorunun cevabı sadece İran için değil, başta Türkiye olmak üzere, tüm Batılı ve Ortadoğulu ülkeler için de hayati öneme sahip olacaktır. Batılı ülkeler tarafından nükleer silah üretme girişimlerinde bulunmakla suçlanan İran ise tüm bu eleştirileri reddederek, amacının sadece barışçıl amaçlı nükleer enerji üretmek olduğunu söylemektedir. Özellikle ABD, İsrail ve bazı Batılı ülkelerden tehdit algılayan İran’ın bu söylemleri ise uluslararası kamuoyu tarafından pek ciddiye alınmamaktadır. Bölge devletleri içerisinde enerji ihtiyacı en az devletlerden biri olan İran’ın, yüksek maliyetli nükleer faaliyetlere aşırı ilgi göstermesi de bu tezi güçlendirmektedir. Oluşan uluslararası konjonktürde, nükleer faaliyetlerinin denetimi ve İran’ın uzlaşı zeminine çekilmesi büyük önem taşımaktadır. ABD’nin Irak’ı iki defa işgal etmesi neticesinde, Türkiye’nin ve tüm Ortadoğu ülkelerinin büyük zararlar gördüğü bilinen bir gerçektir. Nükleer faaliyetleri yüzünden İran’a yapılacak olası bir müdahaleden çekinen Türkiye ise etkili bir bölgesel güç olarak duruma ağırlığını koymuş, son dönem dış politikasında görülen pro-aktif, uzlaşmacı ve diyaloga dayalı tavrıyla tarafları anlaşma zeminine çekmeye çalışmıştır. Brezilya ve Türkiye’nin arabulucuğuyla yapılan bir dizi çalışma ve antlaşmalarla somut gelişmeler yaşanmış, İran takas da dâhil olmak üzere pek çok noktada uzlaşmacı bir yaklaşım benimsemiştir. Fakat BM ve AB tarafından İran’a yönelik benimsenen yaptırım kararları ve sonrası yaşanan gelişmeler, bu konunun uluslararası kamuoyunun gündemini daha uzun sür
Dergi Türü : Uluslararası
Benzer Makaleler | Yazar | # |
---|
Makale | Yazar | # |
---|